NİHAL YEĞİNOBALI - BELKİ DEFNE

Nihal Yeğinobalı, benim çok sevdiğim bir yazardır, daha önce ‘’Genç Kızlar’’, ‘’Mazi Kalbimde Bir Yaradır’’ ve ‘’Gazel’’ romanlarını okumuş ve çok beğenmiştim... Belki Defne’yi de uzun zamandır okumak istiyordum ama ancak kısmet oldu ve Yeğinobalı beni yine şaşırtmadı bu da muhteşem bir roman...

Hikaye 1970 yılında geçiyor, kocasının ihanetine uğramış, boşanmak üzere olan  genç bir kadın Defne.... yeni bir hayata başlama kaygılarıyla uğraşırken, tanıştığı sıra dışı bir kadın (Beril) onu tekdüzeliğin dışındaki bir hayatla tanıştıracak, Beril’in kocası, erkek kardeşi ve Beril ile birlikte bir duygu karmaşasına sürüklenecektir... yazar kadın erkek ilişkileri üzerine heyecanla okunan bir roman yazmış yine... gizli aşkların, tutkuların gizemini, genç bir kadının gelgitlerini çok güzel anlatıyor... zevkle okuyacağınız bir roman bu kaçırmayın...

Kitaptan bir alıntı:

"Bir ilişkinin sonuna yaklaşıldığını gösteren işaretler nelerdir? İlla da soğuma, dışlama, hatta iteleme gibi belirli bir şeyler olması gerekmez, diye düşünüyor Defne. Göze çarpmayan bir süreç de olabilir bu, ateşteki suyun kaynamasının kesilmeye başlaması gibi, örneğin. Ocakta, altını şimdi kapatmış olduğu tasın içindeki suya bakıyor: kabarcıklar henüz sönmemiş, suyun yüzeyi durulup düzleşmemiş, gene de bilen göz, suyun gerçekte artık kaynamadığını ayrımsıyor: kabarcıklar yalnızca bir alışkanlığı sürdürüyorlar artık, birazdan tümüyle sönüp gidecekler... 

Hangi el ne zaman kapatır suyun altındaki ocağı, sudaki kaynama ne zaman kesilmeye başlar? Bunu kesin olarak mimlemek, belirli bir dakikadan başlatmak aslında olası değildir çünkü başlangıcın da başlangıcı vardır..."

Yazar: Nihal Yeğinobalı
Sayfa Sayısı :310
Basım Yılı : 2008
Yayınevi : Can

O yaz gecelerinde dans ederlerken, yanakları, göğüsleri birbirine değdi değecek, ama asla değmeden, Defne, Sahir'in kokusunu içine çektikçe yazlık elbisesinin ipeği erir, kolları, bacakları sanki dağılır giderdi. Hemen o an, oracıkta sarılıp yatmazlarsa ölüverecekmiş gibi gelirdi. Oradan kaçmak, sarılıp yatabilecekleri bir odaya, bir yatağa koşmak isteği dans boyunca, bazen tüm gece boyunca sürerdi, gizliden de öte, örtülü, derinden...

Özlemini çektiği bu oda, bu yatak, gündelik yaşamlarının coğrafyasında yer almıyordu. Belki günlerden bir gün gidebilecekleri bir yerdi, yalnızca. Bu Belki birgün'ün de her günkü takvimlerde yeri yoktu. Asla'yı kabullenmeyen yüreğimizi oyalamak için benliğimizin kuytusunda gizlice bulundurduğumuz o sisli, Belki birgün Beldesi.

Yaşamın karşımıza çıkardığı çetrefil yol ayrımlarında... zor sorular... imkânsız seçimler karşısında... kolayca, evet veya hayır, şu veya bu, sen veya o, diyemediğimiz zamanlarda ruhumuzu oyalayan veya törpüleyen belki'ler... Belki günlerden bir gün, belki evlerden bir ev, belki onlardan biri, Belki Defne, Belki Ben...


Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANDRÉ MAUROIS - İKLİMLER

SEZGİN KAYMAZ - Kün

LOU ANDREAS-SALOMÉ - RUTH