ALBERT CAMUS - YABANCI

Camus bu kitabı 1942 yılında yazmış olup, ilk ve en çok ses getiren romanıdır... yazarın çok duru ve akıcı bir anlatımı var, hikaye ise kitabın ismi ile birebir örtüşüyor... romanın baş kahramanı Mersault her şeye yabancı bir durumda, sadece yaşıyor (bugünün moda deyimiyle anı yaşıyor)... annesinin ölümünü, kendi yorgunluğundan fazla önemsemiyor, hapse giriyor ne orada olma nedenini ne mahkeme sürecini ne de aldığı cezayı mühim buluyor... sanki her şey onun dışında cereyan ediyor gibi davranıyor ve insan nasılsa her duruma alışıyor diye düşünüyor...

Bu romanda ‘’Camus felsefesi olarak özetlenebilecek  '’hayat hiç bir şey değildir, itina ile yaşayınız.'’ sözüne uygun bir hikaye var. Hayatın bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısa olduğu, nihayetinde bir anlamı olmadığı, anlamı olsa bile olmasının hiç bir şey değiştirmeyeceği, bu yüzden insanın yapabileceği en iyi şeyin hayatını yaşamak olacağı’’ ortaya konuluyor.

Yazar yine bu kitapta dualizm (Mutluluk ve keder, yaşam ve ölüm, karanlık ve aydınlık gibi ikilik) ve absürdizm (saçma ve uyumsuzluk) felsefesini çokça vurguluyor. Bir yanda yaşayarak hayatlarımıza değer vermekte öte yandan eninde sonunda yok olacağımız gerçeğini de bilmekteyiz. Yaşamın beyhudeliğinin bilincinde olan insan şeklinde ‘’saçma’’ kavramı özetlenmektedir.

Ben bu romanı epeyce gecikerek okudum ama yazarın bakış açısı hoşuma gitti, okumanızı öneririm...

Yazar:  Albert Camus
Çevirmen: Samih Tiryakioğlu
Sayfa Sayısı :119
Basım Yılı : 2013 (43. Baskı)
Yayınevi : Can

"Albert Camus"nün ( 1913-1960) en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş ve hala en çok satan kitaplar arasında yer alan "Yabancı", aynı zamanda yazarın en gizemli yapıtı. 
Ölümün egemen olduğu bir "varlık"ın en anlamsız olgularını saçma bir düzensizlik içinde yaşayan bu romanın başkişisi "Meursault", bir simge kahraman değildir, "adı" olmayan bir "Yabancı"dır; bu eksik kimlik, gerçeklikten algıladığı şeyi yapılandıramayan, yeniden örgütleyemeyen, ama gerçekliğin yankılarını yakalamaya çalışan bir boş bilincin imgesidir. Onun kayıtsızlığı ve edilgenliği, işte bu boş bilincin ürünüdür. Yabancı, büyüleyici gücünü, içinde barındırdığı trajedi duygusuna borçlu: Bir türlü ele geçirilemeyen anlamın sürekli aranması, bilinç ile toplumsal dünya arasındaki çatışma... Camus'yle buluşanların hiçbiri, onunla karşılaşınca hayal kırıklığına uğramamıştır. "Mutluluk, bir yerde ve her yerde hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir," der Camus. Giderek daha çok sevilen bir yazar olması, onun bu sevgisinin yansımasından başka bir şey değildir.

Yorumlar

  1. Bu kitabı oğlumdan bir hafta falan önce okumuştum. Oğlum bu kitabı bitirip odasından çıktığında yüzü kıpkırmızıydı. bana söylediği "anne beni neden bu kitap için uyarmadın. Çok ağır bir kitapmış" bunlar oldu. Gerçekten kitap bittiğinde öyle oluyorsunuz ki sanki dayak yemiş kadar halsizleşiyorsunuz. Kendinize gelemiyorsunuz.. Bir de bunu Dönüşüm de yaşamıştım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben de dönüşümü okuyacağım daha... iyi hatırlattınız...

      Sil
    2. ben de çok kötü oldum öyle ki 2 kere intihara kalkıştım. şaka şaka yok öyle bir şeyler kızlar. istersen 100 kere oku genede bir şey olmaz. bu kitapta anlatılan karakterin bilinci normal insandan çok yüksektir o yüzden böyledir. dostoyevskiye göreyse bilincin hertürlüsü hastalıktır.

      Sil
    3. Yorum için teşekkürler...

      Sil
  2. Kitabın daha başlangıcından farklı ve çarpıcı olduğu belliydi. İnsanı düşündürten bu tip kitaplar çok şey katıyorlar

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANDRÉ MAUROIS - İKLİMLER

SEZGİN KAYMAZ - Kün

TOSHIKAZU KAWAGUCHI - Kahve soğumadan önce