MERİÇ ERYÜREK - TANRININ SAATİ

Bu roman, yazarın yayımlanmış ikinci kitabı, tanıtımda en altta yazan üç soruyu gördüğümde kitabı okumaya karar vermiştim ama beklediğimden çok daha ilginç bir kitapla karşılaştım... romanın ilk sayfasında ’Biz insanlar, berbat şeyleriz. Homeros/İlyada’’ yazıyordu, aynen katılıyorum diye düşündüm ve hikayede bu sözü haksız çıkarmadı... 
  • Öncelikle bu roman bir bilim kurgu ama bazı şeyler o kadar inanılmazdı ki acaba yazar fantastik bir roman mı yazmaya çalışmış diye aklımdan geçti ve inşallah bilim bu kadar ilerlememiştir diye söylendim durdum... kitabın üçte birinden itibaren bu türe birde gerilim eklendi tam oldu...
  • Birde Güzel Ülkem ve pis işleri için kullanılmaktan bir türlü kurtulamadığımız Amerika var... aşağıdaki paragraf yeterince açıklıyor; ‘’ordu adına savunma bakanı cevap vermişti. ‘’Projenle ilgileniyoruz ve destekleyeceğiz. Haberimiz olmadığı ve Amerikan toprağı üzerinde olmadığı sürece.’’ Harold toplantıdan ayrılıp helikopterine binerken düşünceliydi. Şimdi, Amerikan toprağı olmayan ama kendini Amerikan eyaleti zanneden bir ülke bulması gerekiyordu. Ekonomisinin bir ayağı çukurda, Hristiyan olmayan, dolayısıyla Vatikan için değil, aleyhine çalışan bir ülke. Danışmanlarının tavsiye listesi kısaydı. Daha pervane dönmeye başlamadan telefona sarılmıştı. ‘’Türkiye Büyükelçisini bağlayın.''
  • Son olarak genetik bilimini alın mitolojiyle yüksek hızda çarpıştırın ve bu kitabın konusu ortaya çıksın... 
Yazarın tarzını sevdim kısa cümlelerle ve esprili bir dille yazıyor... eğlence parkına gidenler arasında bir yazarda vardı onu da kendisinin yerine kurgulamış sanırım... yazarlarla, öykülerle, karakterlerle ilgili bir sürü eleştiriyi de aralara serpiştiriyordu...

Açıkçası ben konuyu şaşırtıcı buldum, okuyun değişik bir kitap, arada bir irkilsenizde sıkılmayacağınız kesin...

Yazar:  Meriç Eryürek  
Sayfa Sayısı : 584
Basım Yılı : 2014
Yayınevi :Epsilon

"Aldığımız her nefes, hayata karşı kazandığımız bir zaferdir. Ve ölüm bir gün mutlaka geçmişteki zaferlerimizin intikamını almaya gelir."

Bir internet çekilişine katılan on şanslı aile, World Bond şirketi tarafından kurulan dünyanın en büyük eğlence parkının ilk ziyaretçileri olmaya hak kazanırlar.

Meteliksiz yazar Enver ve karısı Leyla, kılık değiştirmiş gazeteci Ruşen, eski balet Uras, ordudan atılmış özel harekatçı Hamit, eğlence parkının mimarı Frank, karısı Aysel, üç çocukları ve diğer talihliler, Disneyland'ı gölgede bırakacak Mythasia'ya girdiklerinde, arkalarından kapanan kapıların hayatla ölümü ayıran çizgiyi çektiğini bilmemektedirler.

Tanrının Saati, yaşamın sırlarını araştıran insanoğlunun inançla bilimin savaştığı sonsuz karanlıkla karşılaştığında ne kadar güçsüz ve kimsesiz kaldığını tasvir ederken, üç sorunun cevabını veriyor:

"Amerikalılar Türkiye'de ne arıyor?"
"Bilim sandığımızdan ileri mi gitti?"
"Mitoloji bir efsane değil, uyarı mıydı?"

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANDRÉ MAUROIS - İKLİMLER

SEZGİN KAYMAZ - Kün

LOU ANDREAS-SALOMÉ - RUTH