Kayıtlar

Mart, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KATE ATKINSON - Hayat, Sil Baştan

Resim
Bu kitap hakkında son söyleyeceğimi baştan belirteyim; bu sene okuduğum en iyi romanlardan biri, birden fazla okunmayı hak ediyor, çok güzel, çok naif bir anlatımı var, kaçırmayın okuyun... Şimdi gelelim detaylara; hemen herkes hayatının bir döneminde ikinci bir şansa sahip olmayı ister, bugünkü aklım olsaydı veya (....) olayı düzeltecek/değiştirecek bir şansım olsaydı diye düşünürüz... bu romanın kahramanı Ursula’nın başına gelen bu... Ursula 1910 yılında doğuyor ve doğum anından başlayarak defalarca ölüp, yeniden başlayarak hayatının değişik bir versiyonunu yaşamaya devam ediyor... tabii doğduğu yıla bakarak iki büyük savaşı da kaçırmadığını(!) görüyoruz... Ursula kalabalık ve varlıklı bir aileye sahip, kendinden başka bir kız, üç erkek kardeşi var... romanın kadın karakterleri ise tek kelimeyle müthiş, zaten Ursula nev’i şahsına münhasır, annesi Sylvie ve halası Izzie’ye de bayıldım (ayrıca bu iki kadın bir biri ile hiç anlaşamıyordu onu izlemek de çok hoştu)... Roman sürek

EMILE ZOLA - SUÇLUYORUM

Resim
‘’Evet! bu utanç verici gösteriyi izliyoruz, borçlar ve suçlar altında ezilmiş kişiler suçsuz ilan ediliyor; buna karşılık, onurun ta kendisi, yaşamı lekesiz bir adam cezalandırılıyor. Bir toplum bu noktaya geldiği zaman, artık çürümeye başlamış demektir. ‘’ ‘’(.....) Dreyfus’un suçsuz olduğunu biliyorlar ve bu tüyler ürpertici şeyi kendilerine saklıyorlar. Üstelik bu insanlar uyuyabiliyorlar, eşleri ve çocukları var, onları seviyorlar!’’ ‘’Suçladığım insanlara gelince: onları tanımıyorum, hiçbir zaman görmedim, kendilerine ne hıncım var ne kinim. Benim için önemsiz varlıklar, toplumsal kötülük ruhlarından başka bir şey değiller. Burada yerine getirdiğim edimse, gerçeğin ve adaletin patlamasını çabuklaştırmak için başvurduğum devrimsel bir yol yalnızca.’’ ‘’Benim tek bir tutkum var, öylesine çok acı çekmiş ve mutluluğu hak etmiş olan insanlık adına, ışık tutkusu. Ateşli karşı çıkışım ruhumun çığlığından başka bir şey değil. Beni ağır ceza mahkemesine çıkarmayı göze a

MURIEL BARBERY - Kirpinin Zarafeti

Resim
Bu romanı ilk gördüğümde konusu çok ilgimi çekti, zeki ve entelektüel bir kapıcı kadın ile intihar etmeyi düşünen yine çok zeki küçük bir kız, buna Japon bir beyefendi, dolayısıyla da Japon kültürü de ilave olunca arayıp ta bulamadığım bir kitap olduğunu düşünmeye başladım ve hemen aldım... birçok ülkede çok satan olmuş, hemen herkesin çok beğendiği bir roman bu... özellikle felsefeye, sanata, dilbilgisine ilgi duyanların sevebileceği bir kitap gibi duruyor... bizde de çok seviliyor, epeyce bir övgü dolu yorum okudum kitaba başlamadan önce... Buraya kadar her şey iyi giderken, üstelikte kitabı çok seveceğime ilişkin neredeyse kesin bir beklentim varken şu an boşlukta kaybolmuş gibi hissediyorum... roman kötü mü? hayır değil, sıkıcı mı? hayır değil, zor mu okunuyor? hayır değil, peki sevdim mi? bu da HAYIR... gerçi sevmedim lafı pek doğru değil daha çok kayıtsızım (sevmedim olsa daha iyiydi olumsuzluk olsa da bir duygu en azından), yani romanın son 30 sayfasına kadar ben de hiçbir i

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ - Aforizmalar

Resim
Dünyayı Güzellik Kurtaracak Aforizmalara Dostoyevski ile devam ediyorum... okumanızı öneririm... ''Bazen insanoğlunun hayvani acımasızlığından söz edilir. Fakat böyle söylemek hayvanlara haksızlıktır. Hiçbir hayvan acımasızlıkta insanoğlu kadar usta değildir.'' ''Yeni bir adım atmak, yeni bir söz söylemek; işte insanların en çok korktuğu şey.'' ''Bu dünyada doğruyu söylemekten daha zor, dalkavukluk yapmaktan daha kolay bir şey yoktur.'' ''Bir insanı tanımak ve ruhunun derinliklerine inmek istiyorsanız onun sessizliğini, konuşmasını, ağlamasını veya büyük fikirlere verdiği tepkileri inceleyerek vakit kaybetmeyin. Onu gülerken izlerseniz en iyi sonucu elde edersiniz. Güzel gülen birinin kötü bir insan olmasına imkan yoktur.'' Yazar:   Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Çevirmen: Ceren Alay Sayfa Sayısı : 73 Basım Yılı : 2014 Yayınevi : Zeplin Dostoyevski'nin tüm eserlerinden özenle derlen

MİNE G. KIRIKKANAT - SİNEK SARAYI

Resim
‘’Bu romanı; Solaklara, altı parmaklılara, tek çocuklara, eşcinsellere, uzun kitaplardan canı sıkılanlara, sakarlara, tepegözlere, kekemelere, üç böbreklilere, iyi yüreklilere, harcananlara, harcamaya kıyamayanlara, sevgili Gâvur Kâzım ve büyük aşkı Lâdiye’ye armağan ediyorum.’’ Kitap, böyle ilginç bir hitapla başlıyor ve bundan daha ilginç karakterlerin hikayeleriyle devam ediyor... Mine Kırıkkanat bu romanı 1990 yılında yazmış, çeşitli yayınevleri tarafından basılmış, geçen ay da Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yeniden yayımlandı... Önceki basımları kaçırmışım ama bunu görür görmez aldım ve bir solukta da okudum... O kadar sevdim ki bitmesin diye yarıdan sonrasını azar azar okudum... ince bir kitap olmasına rağmen içinde yazılanlardan sanki çok daha kalın bir kitapmış gibi duruyor, dolu dolu denilenlerden yani... karakterlerin tamamı yaralı insanlardan oluşuyor, hepsine ayrı ayrı hayret ettim ama en ilginci, yazarın 1990 yılında, toplumun geldiği bugünkü durumu tahmin etm

ESRA van der WIEL - Güneş Çavması

Resim
Güneş Çavması serisinin ikinci kitabı geçen ay yayımlandı ve bende bu kitapla seriden haberdar oldum... ilk kitabı neden kaçırmışım diye araştırınca gördüğümü, ama ilgilenmediğimi fark ettim... ama 2. kitap bir şekilde ilgimi çektiği için bloglara baktım ilk kitap için ne yazılmış diye, oldukça olumlu yorumlara rastladım ve okumaya karar verdim... Yoruma geçmeden önce Epsilon’un arka kapak açıklamalarına bakalım; zaman zaman yayınevleri bu açıklamaları çarpıtıyorlar (mesela Can Yayınevi son yıllarda çokça yapmaya başladı ne yazık ki) ama Epsilon'da daha önce rastlamamıştım... her iki romanında arka kapağına baktığımızda çok derin, felsefi, hatta mistik bir kitapla karşı karşıyaymışsınız gibi duruyor ama böyle bir şey yok tabii... dolayısıyla tamamen çarpıtılmış bir durum var ona aldanmayın... Gelelim romana; çok çok basit, günlük, sıradan bir konusu var, bunun bir sakıncası yok eğer güzel anlatılsaydı takdir de ederdim çünkü sıradanı, her yerde gördüğünüz bir hikayeyi anla

SARAH QUIGLEY - Orkestra Şefi Leningrad Senfonisi

Resim
' ' Yedinci Senfonimi, Faşizme karşı savaşımıza, düşmana karşı mutlaka sağlayacağımız zaferimize ve şehrime. Leningrad’a ithaf ediyorum.’’   DİMİTRİ ŞOSTAKOVİÇ, 1942 Kitap bu ithaf ile başlıyor, zorlu bir kuşatmanın altında savaş ve açlıkla mücadele ederken, dahi bir bestecinin canını dişine takarak bir senfoni yazması ile devam edip, yine büyük bir orkestra şefinin bu senfoniyi derme çatma bir orkestra ile icra edişiyle bitiyor... O inanılmaz koşullarda önemli olan bir şeye tutunmak tüm Leningrad halkı da o senfoninin icrasına bel bağlıyor sanki onları hayatta tutacakmış gibi... Şostakoviç ilk 3 bölümü Leningrad’da yazıyor daha sonra ailesinin güvenliğini düşünerek şehirden ayrılıyor ve senfoniyi başka bir yerde bitiriyor... Eserin Leningrad’da icra edilmesi için partisyonlar düşman kuşatması üzerinden uçakla ulaştırılıyor, şehirde kalan az sayıda müzisyenle, Orkestra Şefi Karl Eliasberg’in insanüstü çabasıyla sahneleniyor... Ben klasik müziği çok severim, dünya t