MARY DORIA RUSSELL - SERÇE
Bu
kitabı gördüğümde; arka kapak açıklaması ilgimi çekmesine rağmen uzun müddet
okumaya cesaret edemedim bunun nedeni ise kapakta yer alan El Greco’nun Paravicino Portresi (1609) idi... bir hristiyanlık
romanı okumak istemiyordum, neyse ki korktuğum olmadı... her ne kadar beni
tereddüte sürüklese de bu portre mükemmel bir seçim olmuş tasarımcıyı kutlarım,
ana karakter Emilio Sandoz’u hayal ettiğinizde tam da böyle bir görüntü ortaya
çıkıyor...
Romanın konusu; Tanrı var
mıdır? Varsa Nasıldır? Neden iyi bir şey olduğunda Tanrıya şükrederiz de bir
felaket olduğunda onu suçlamayız? benzeri bir sürü soru sorup, cevabını arıyor... sadece
yazar bunu edebi bir roman yerine (ki rahatlıkla ve başarıyla yapabilirmiş) bilimkurgu
olarak anlatmayı seçmiş... benim tahminim çalışabilecek daha geniş bir alan
yaratmak ve kendisi paleo-antropolog olduğu için yabancı bir ırk üzerinde
mesleğinin inceliklerini de kullanmak istemesi şeklinde... tüm bunların bir
sakıncası yok, ki yazarlar bunu sıklıkla yapıyorlar ve ağırlıkla da fantastik
edebiyatı kullanıyorlar... bence o daha uygun oluyor çünkü size mantıksız
diyebileceğiz bir neden vermiyor... bilimkurguya gelince onda daha dikkatli
olmak ve gelecek tahminlerini iyi ve mantıklı yapmak gerekiyor ki kitaba ilk
itirazım bu yönde...
Bu roman
1996’da yazılmış, hikaye 2019 yılında başlıyor ve 2021 yılında da Güneşe en
yakın yıldız sistemi (4,3 ışık yılı uzaklıkta) olan Alpha Centauri ‘ye
doğru yola çıkıyorlar... şimdi 96’daki teknolojik gelişime bakarak yaklaşık 25
yılda, bir göktaşını yakalayıp, içinde teraryum oluşturarak ve göktaşının
kendisinden yakıt sağlayarak, üstüne üstlük ışık hızına da ulaşarak başka bir
siteme gitmek ne kadar kötü bir tahmindir... bunların hepsi hatta daha fazlası
planlanıyor ve gerçekleşeceğine de inanıyorum ama yazarın yıl tahmini çok
başarısız ayrıca 2 yıl gibi çok kısa bir zamanda tüm hazırlıkları tamamlayıp, hiç eğitimi olmayan, ikisi yaşlı, 8 kişiyi uzay yolculuğuna çıkmaya hazır hale getirmesi de imkansıza yakındı... birkaç ay önce okuduğum K.S. Robinson’un 2312 kitabındaki
bilimkurguya bir bakmak gerekir... zaten yazar bu bilimkurgu konusuna şöyle bir
başlıyor sonrasında da geçiştiriyor dolayısıyla bu romanı bilimkurgu olarak etiketlemek
doğru değil, en yakın ifade bilimkurgu sosu katılmış olabilir...
Asıl
konusunda da kafama yatmayan, takıldığım bir takım noktalar vardı ve bu
romanı epeyce itiraz ederek okudum... fakat şaşırtıcı olan nokta şu ki kitabı
çok beğendim, sonunda bana verdiği doygunluk hissi ve okuma zevki mükemmeldi, ben
ikinci kitabından devam edeceğim, size de kaçırmayın okuyun derim...
Not:
roman içinde İstanbul (Ülkemiz) ile ilgili kötü bir senaryoda vardı (başka
hiçbir önemli şehirden bahsedilmezken İstanbul niye vardı bu ilk soru) ve 1996’da
ben bu kitabı okusam hadi canım ne
uçuk kaçık tahmin derdim ama bugün emperyalistlerin ne büyük bir oyun
kurguladıklarını, ilerleme kaydettiklerini ve buna edebiyatçılarını da ortak ettiklerini görebiliyorum,
bize düşen ise bu oyunu bozmak başka çare yok...
Yazar: Mary Doria Russell
Çevirmen : Emil
Keyder
Sayfa Sayısı : 416
Basım Yılı : 2015(2. Baskı) 2003(1.
Baskı)
Yayınevi : Metis
Serçe, bol ödüllü bir yapıt: İlk yayımlandığı 1996'da Entertainment Weekly dergisi tarafından yılın en iyi on kitabından biri seçildi. 1997'de İngiliz Bilimkurgu Yazarları Kurumu tarafından En İyi Roman ödülüne layık görüldü. Sırasıyla James Tiptree Jr., Arthur Clarke ve John W. Campbell edebiyat ödüllerini de topladı. İyi bilimkurgunun iyi edebiyat olduğunun ve bilimkurgunun yalnızca özel tutkunları tarafından değil, bütün edebiyat okurlarınca severek okunabileceğinin en yakın tarihli kanıtı...
Her şey uzaydan gelen düzensiz sinyalleri tarayan Arechibo radyo vericisindeki görevlinin şarkıyı fark etmesiyle başladı. Şarkı Rakhat adı verilen bir gezegenden geliyordu ve tek kelimeyle olağanüstüydü. Aralarında üç cizvitin bulunduğu sekiz kişilik mürettebattan oluşan Rakhat misyonunun yola koyulması fazla zaman almadı.
Cizvit bilim adamları dinleri yaymayı değil, öğrenmeye gidiyorlardı. Tanrının başka çocuklarını tanımak ve sevmek için gidiyorlardı. Cizvitleri keşfedilen yerlerin en uzak sınırlarına götüren hep o aynı nedenle hareket etmişlerdi: AD majorem Dei gloriam, Tanrının şanını yükseltmek için...
Zarar vermek gibi bir niyetleri yoktu, ta ki...
Bu yazarı daha önce hiç okumadım, hatta duymadım desem yeridir. Çok ilgimi çekti yorumunuz, okuma kararı aldım. Teşekkürler tanıtım için. Sevgiler...
YanıtlaSilFatoş Hanım, 1950 doğumlu Amerikalı bir yazar dilimize çevrilmiş 2 kitabı var zaten. 2. kitabı da 2016'nın sonunda yayımlandı. Umarım seversiniz. Ben teşekkür ederim, sevgiler :)
SilÇok ilginç bir kitapmış yazıyı okuyunca aklıma Uzay 1999 diye bir dizi vardı çocukluğumuzda hatırlar mısınız? Onda da tarih fiyasko bence ...
YanıtlaSilSevgiler . ☺
Hatırlamam mı? çok severdim ben o diziyi:) tarih tahmini kötüydü ama bana sanki çok uzun bir zaman varmış gibi gelirdi:)) Sevgiler:)
SilKonusu çok ilginç gerçekten, listeme ekliyorum, sevgiler:)
YanıtlaSilGüzel kitaptı, umarım sizde beğenirsiniz. Sevgiler:)
Sililginç evet ama beni sarmaz bu :)
YanıtlaSilO zaman başka kitaplara artık:)
Sil