ŞEBNEM İŞİGÜZEL - GÖZYAŞI KONAĞI
Ada,
1876
Şebnem
İşigüzel’den ilk kez 2013’de yayımlanan
kitabı ‘’Venüs’’ü okumuş ve çok sevmiştim, o yüzden yeni kitabı çıkar çıkmaz
aldım ve yine muhteşem bir roman buldum... yazar bu sefer erkek egemen toplumda bir kadın hikayesi anlatıyor...
1876
yılında İstanbul’da, zengin bir adamın üç kızından en akıllı/meraklı/asi ruhlu
olan en küçük kızı evlilik dışı hamile kalır. Başına ne
geldiğini açıklamaz, başta annesi olmak üzere ablaları ve halası işin içyüzünü
öğrenmek ve bizi bu duruma nasıl düşürürsün diyerek kıza epeyce eziyet ederler
ama kız hiçbir şey söylemez. Çareyi, durumu evin erkeklerinden saklayarak kızı gizlice Büyükada’daki konağa göndermekte bulurlar. Orada doğum yapacak sonra da
bir hal çaresi bulacaklardır. Burada mühim olan elalem ne der? Aile şerefimiz
kirlendi vs. vs. toplumsal baskılarla nasıl mücadele edecekleridir. Hamile kız
ve evin kalfası Bedriye’nin adaya gittikten sonra yaşadıkları ve kızın
anılarından oluşan çok güzel bir hikayenin yanı sıra o dönemin siyasi ortamı da romanda yer alıyor. Gerçi yazar bu siyasi konulara pek fazla girmiyor,
kısaca değinip geçiyor. Daha çok toplumun değer yargılarını, erkeklerin
baskısını, kadınların haktan hukuktan yoksunluğunu dile getiren bir kadın
hikayesi anlatıyor... başta annesi olmak
üzere tüm kadın karakterler dikkat çekiciydi, çok beğendim...
Daha
önce okuduğum romanı Venüs’te yazarın oldukça değişik üslubu vardı, benim hoşuma gitmişti ama karmaşık bir anlatım şekliydi... bu kitapta ise öyle bir
durum yok, kısa cümlelerle çok rahat okunacak şekilde yazmış, sadece birkaç
kişi hariç hiç isim yok annem, babam, halam komşular, bahçıvan vs. diye
bahsediyor sadece ablalarının ve kalfanın ismi belirtilmiş, kızın kendi adı
için de romanın sonuna doğru bir ipucu veriyor oradan çıkaracaksınız... çok hoş
bir anlatımdı ben çok sevdim...
Bu
kitaptaki asıl vurucu nokta ise yüzyıl öncesinin değer yargılarını konu ederken
asıl bugünümüzü anlatmasıydı... o yüzden kısa cümlelerle herkesin
anlayabileceği bir dille yazmasını çok başarılı buldum ve okurken tarihi unutun
ne kadar çok benzediğini göreceksiniz... keşke biraz daha uzun olsaydı dediğim mükemmel bir roman, okuyun mutlaka...
‘’Tiyatrolar, sirkler büyülerdi beni. ‘’Bu
kızın içinde bir sanatkâr yaşıyor’’ derlerdi benim için. Her kadın hayalleriyle
gömülmeye mahkumdur. Ben bunu bilip buna göre yaşadım. Her şeyi olmaya erkekler
muktedirdi. Ben rüyalarımda şarkı söyler, rüyalarımda resim yapar, rüyalarımda
kalabalığa peçesiz konuşur, yazar ve yazdıklarımı okurdum. Erkekler gibi gezgin
olur, okula gider coğrafya öğrenirdim. Ben de her kadın gibi hayallerimle
gömülecektim.’’(syf:58) ülkemin kadınlarını yeniden bu duruma geri götürmek
istiyorlar ve kadınlar da buna destek veriyor ya asıl ona inanamıyorum!!
‘’Ne erkek ne kadın! Bu memlekette insan olmak
zor. Göreceksin bak, sonunda bir delinin eline geçecek bu memleket, o da kendi
kabahatlerini, pisliklerini örtmek için çatır çatır yakacak bu toprakları. Ülkeyi
ateşe atacaklar. Bir tarafta Sultan bir tarafta vatanperverler bu memleketin
üstünde ter ter tepinecekler. Hepsi bir tarafından çekecek. Ama asıl çileyi bu
milletin insanları çekecek. Herkes vatanını milletini sevdiğini sanıyor ama
yanılıyor. Çünkü milliyetçilik hiçbir şeyi olmayanın ‘Bari gururum ve nefretim
olsun’ demesidir. ‘Ve içinde yaşayacağım bir kalabalığım’ Bir başkasını,
ötekini, senden olmayanı istemeden, herkese hak ve hürriyet tanımadan olmaz bu
işler. Olsa da böyle olur işte.’’(syf:186)
benziyor mu?!
Sayfa
Sayısı : 250
Basım
Yılı : 2016
Yayınevi
: İletişim
1876 yılı baharında gayrimeşru bebeğimi doğurmak üzere evin erkeklerinden habersiz Büyükada'ya gönderildim. Yanıma Bedriye Kalfa'yı verdiler. Evin kadınları baba ve ağabeyime küçük bir hikâye takdim ettiler. Para kazanma hırsıyla yaşayan babam yokluğumu dikkate alacak vaziyette değildi zaten. Sadece ağabeyim bir süre uzaklarda olacağımı duyunca şaşırmış. Sofrada kızılcık hoşafını kaşıklarken bir an donup kalmış. Ona öyle anlatıldığı üzere, güya, talihsiz bir kaza neticesinde saçlarım tutuşup yandığından, Bedriye Kalfa ile halamın Beyazıd'daki konağına gideceğime, bu sayede kendimi biraz olsun toparlayacağıma inanıvermiş.
Böyle başlıyor Gözyaşı Konağı. Gencecik bir kadın, karnında bebeği, kederli ve mağrur, adaya geliyor. Kaderden, ayıp arayan gözlerden, hayata hükmeden erkeklerden uzağa… Bir yanda ahlâka hürmet ve fikri mukaddes masalları, diğer yanda kıpır kıpır hürriyet meseleleri… Şebnem İşigüzel, neşeli, aşk dolu, hayat dolu bir romanla yeni bir ses katıyor, sesine… edebiyata…
Şebnem İşigüzel hiç okumadım. okuyan arkadaşlarım çok beğeniyor. Gül ne olacak bu halim bilemiyorum:( bunların hepsini okumaya ömrüm yetmeyecek diye üzülüyorum:(
YanıtlaSilBu kitabın kapağı çok hoş gerçekten de.
Sevgiler arkadaşım.
Eralcim okunacak kitapların çokluğu hakkında söylediklerin çok doğru:) ne yapalım okuyabildiğimiz kadar artık:) Sevgiler:)
SilGenç yazarı tanımama vesile olduğunuz için teşekkürler. Ne yazık ki kitap okumada sizin hızınıza erişemem :) Kitap hakkında doyurucu bilgiler vermişsiniz. 140 yılda değişen bir şey yok, bence daha da geriye gitmişiz.
YanıtlaSilZaten en kötü durum da bu, sürekli geriye gitmemiz:( güzel yorumunuz için teşekkür ediyorum:)
SilŞebnem İşigüzel hiç okumadım ama sizin zevkinize çok güveniyorum, hemen listeme ekledim, teşekkürler, sevgiler:)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim:) umarım seversiniz, sevgiler:)
SilYeni başladım ve cok sevdim ben de. Okuyup bitirdikten sonra bu yazıyı bir kere daha okuyacağım. Venüs de çok güzeldi.
YanıtlaSilSevgiler .☺
Her iki kitapta ayrı ayrı güzeldi:) iyi okumalar, sevgi benden:)
Sil