Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MİNE SÖĞÜT - Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey

Resim
Mine Söğüt'ten geçen yıl Kırmızı Zaman 'ı okumuş ve çok sevmiştim... devam etmek için arka kapak açıklaması ilginç geldiği için yazarın bu kitabını seçtim... ve iyi ki de öyle yapmışım, muhteşem bir esermiş çok beğendim... üstelik bu bir kara kitap ve ben bu türü okumaktan pek hoşlanmıyorum, buna rağmen çok çok sevdim... Her hangi bir zamanda (veya her zaman) bu ülkede (veya başka başka ülkelerde) iktidardakilerin kötülüğünü ''Kimin için çalışıyordunuz?'' Madam Arthur Bey gülerdi bu soruya: ''Değişir. Kim tehlikedeyse onun için diyelim.'' Kim tehlikedeyse? ''1950'lerde bu ülkede hatta bu dünyada kim tehlikedeydi? Komünistler mi, emperyalistler mi mesela; ya da 70'lerde?'' (.........) ''Herkes kendini tehlikede hissediyordu aslında. Bugün için inanması zor belki ama gerçekten herkes tehlikedeydi. Olacak şey değil, değil mi Olcayto, komünistler emperyalizmi alt edebileceklerine gerçekten inanarak, dövüşüyorlard

HELEN BRYAN - SAVAŞ GELİNLERİ

Resim
Arka kapak açıklamasından da görüleceği üzere II. Dünya Savaşı sırasında İngiliz kırsalında bir kasabada 5 genç kadının hayatını anlatıyor... ben bu tip savaş zamanı hikayelerinden çok okudum dolayısıyla bu romanın ilginç/değişik/özel bir yanını bulamadım... ayrıca kadınların bu kasabada tesadüfen bir araya gelişlerini detaylı anlatıyordu ama sonrasında hemen kadınların dostluğundan dem vurmaya başladı, hangi ara? nasıl? dost oldular orasını pek anlayamadık hızlı çekim olarak geçti... ki özellikle Alice ve Evangeline halef selef olduklarından dost olmalarını geçtik, birbirleriyle konuşmalarının bile zor olması gerekirdi, o iş nasıl oldu belirsiz kaldı (sadece bir iki defa Alice, Evangeline'ne soğuk davranıyordu şeklinde yazdı o kadar, Evangeline ne düşündü ne tepki verdi hiç bilmiyoruz) bence romanın en eksik tarafı buydu... ayrıca kasabaya sonradan gelen diğer kızlar Elsie, Tanni ve Frances'de ayrı kültürlerden, sınıflardan kişiler, onların da diğerleri ile kaynaşmasını biraz

HARUKİ MURAKAMİ - Kumandanı Öldürmek

Resim
Murakami 'nin bu romanını geçen sene kitap fuarından almıştım, yeni sıra geldi ve yazardan okuduğum 15. kitap oldu... bu roman; içinde geçen tarihi olaylar, kuyu vs. ile çok hafif Zemberek Kuşunun Güncesi'ni andırsa da benim o çok sevdiğim eski kitaplarına benzemiyor (ne demek istediğimi 1Q84 , Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları ve Sputnik Sevgilim romanlarının tanıtımında anlatmıştım) ama bu romanı da çok severek okudum... Sadece diğer Murakami romanlarında rastlamadığım; daha önce yazdığı bir konuyu/durumu, hatırlatmak amacıyla daha sonraki bir bölümde yinelediğinde, hem çok uzun tutması (ilk yazdığının kes yapıştır formu gibi) hem de çok sık tekrarlamasından pek hoşlanmadım, gereksiz tekrar oluyor...  Konusuna gelirsek; isimsiz ressam anlatıcımız 36 yaşında eşinden boşanmak üzere, kalacak yeri olmadığından üniversiteden bir arkadaşının babasının dağ evine taşınıyor... arkadaşının babası (Tomohiko Amada) çok ünlü bir ressam ama yaşlı ve hafızası artık y

RAVI SHANKAR ETTETH - TİBET'İN KAYIP KİTABI

Resim
Bu kitabı kitapçıda tesadüfen görüp, yalnızca Tibet ve Himalayalar'ı sevdiğim için aldım... her ne kadar konusu din ile ilgili görünüyorsa da iyi çıkacağına dair garip bir hisle riske girmeye karar verdim... okumaya başladıktan sonra konunun hikaye hikaye gittiğini gördüm, hafiften kişisel gelişim havası da vardı dolayısıyla bana uymayan ne varsa (din, kişisel gelişim, hikayeler) kitapta toplanmıştı... ve fakat; başlangıçta biraz tedirgin olsam da kitabı beğendim, hikayeler hoştu (sonunda birbirine bağlanıyordu), manzara tasvirleri çok iyiydi, keşişle birlikte o dağlarda bende geziyormuşum gibi hissettim... Ravi Shankar Etteth, Hindistan Palakkad doğumlu yazar ve karikatüristmiş, The New Indian Express gazetesinin editörü ve köşe yazarıymış, Yeni Delhi'de yaşıyormuş... yazarın başka kitapları da var ama dilimize yalnızca bu kitap çevrilmiş gibi görünüyor... Sonuçta beklentimi aşan bir okuma oldu, kitabı beğendim, okuyun derim... Yazar: Ravi Shankar Etteth Çevi

TAHİR MUSA CEYLAN - Diri Aşk

Resim
Şimdi bu kitap için ne desem hiç bilmiyorum; T. M. Ceylan 'ın okuduğum 6. romanı bu (galiba ilk romanı hariç hepsini okudum) ve bugüne kadar bayıla bayıla okuduğum, yere göğe sığdıramadığım yazarı sanki biri kopyalamış da ben o kötü kopyayı okumuşum gibi hissediyorum... daha ilk cümlelerden ne konuyu ne de karakterleri sevmediğimi fark ettim ama olamaz diye düşünüp devam ettim, ilk 100 sayfada hiç konsantre olamadım sonrasında biraz alıştım, son 50 sayfada ise bitsin artık diyerek okudum... nerede okuduğum 5 güzel kitap, nerede bu inanamıyorum... Aşkı anlatıyor deniliyor ama ben ölümü anlattığını hissettim hep, Adli Tıp'ta başlıyor, Cerrahpaşa'da devam edip, Mezarlıkta sona eriyor gibiydi... yeni kitap çıktı diye çok heyecanlanmıştım ama hayalkırıklığı oldu, gereksiz uzundu, dönüp dönüp aynı şeyleri okuyormuşum gibi geldi... yazarı seviyorsanız okursunuz muhtemelen ama ilk kez okuyacaksanız diğer kitaplarına bakın derim... Yazar: Tahir Musa Ceylan Sayfa Sayısı

TÜYAP İSTANBUL KİTAP FUARI 2019

Resim
Bu seneki kitap fuarına 20 adetlik bir liste ile gittim, 10 kitap alarak geri döndüm... ve aldıklarıma baktığımda hiç riske girmediğimi ve hep bildiğim yazarlardan seçtiğimi fark ettim... Tek istisna Helen Bryan; daha önce hiç okumadığım bir yazar ve böyle bir durumda iki kitabını birden almam aslında ama birini diğerine tercih edemedim, yayınevine güvendim (umarım yanılmam) ve her ikisini de almış bulundum... Pegasus Yayınevinde sevdiğim iki yazarın yeni kitaplarını görünce dayanamayıp aldım ama ''hem yükte hem pahada ağır'' bir alışveriş oldu... kitaplar 900-950 civarında bir sayfa sayısına sahip, fiyatları da %40'lık indirime rağmen kallaviydi... Tek kitap aldığım yayınevlerinde hep devam kitaplarını seçtim, bu kitaplarla serilerini tamamlamış olacağım... Ve son olarak; Can Yayınlarından çok uzun zamandır yeni baskısını beklediğim Teke Şenliği'ni ve yine çok sevdiğim yazarlar Tanizaki ve Conrad'dan birer kitap aldım...

V.S. NAIPAUL - GELİŞİN BİLMECESİ

Resim
V.S. Naipaul (1932- 2018), aklımda okunması gereken yazarlar kategorisinde yer alıyordu fakat bunu hangi saikle kaydetmişim onu bilmiyorum (hatırlamıyorum yani) ve son Can indiriminde bu kitabı görünce okuyayım artık diye düşündüm... ama evdeki hesap çarşıya uymadı, kitabı hiç sevmedim, epeyce sıkıldım ve 78. sayfada pes edip bıraktım... Öncelikle kitap türü nasıl etiketleniyor bilmiyorum ama ben bu kitabı roman kategorisine sokmazdım, en uygunu ''anlatı'' olur bana göre ve bu şekilde etiketlense daha ciddi inceleyip alırdım (çoğunlukla roman okuyan biri olarak nasılsa okurum diye düşünüyorum), yine yanılabilirdim ama en azından bile bile almış olurdum... İkinci nokta; okuduğum kadarlık kısmında, galiba kitabın tamamında (atlaya atlaya sonraki sayfalardan da okudum biraz) doğanın, evlerin, çiftliklerin, yolların, tepelerin yani mekanın tasviri çok yer tutuyor fakat ben bir tanesini bile gözümde canlandıramadım (ki genelde bunu başarırım) ve bu beni çok raha