''kitap gibi''

Bu aralar çocuk kitaplarına sardığım için bu kitabı gördüğümde dayanamadım ve aldım... aslında konusunu çok sevdim, akıllı, meraklı ve cesur çocuklar, resim sanatı (özellikle duvar resimleri) ve çok özel bir mavinin (çivit mavisi) elde edilişi... bunların ortasında da çözülmesi gereken bir gizem... fakat yazar tüm olayları kısa kısa geçiyor ve geliştirmeden bırakıyor, başka biri yazsa çok güzel bir roman olabilirmiş, bu haliyle bana biraz hafif kaldı, belki kendi yaş grubuna uygun olabilir...  Yazar: Claudine Aubrun Çevirmen : Nihan Özyıldırım Özgün Adı: Bleu d'enfer pour Léa Say fa Sayısı: 94 Basım Yılı : 2006 Yayınevi : Can Toulouse'da yaşayan Lea, liseye bu kentte devam edecek olan arkadaşı Hugo ile bunaltıcı sıcağın altında sokakları arşınlamaktadır. Bir yandan Hugo'ya kalabileceği bir oda ararlarken öbür yandan kenti süsleyen çok özel duvar resimlerini keşfederler. Aynı ressamın elinden çıktığı belli olan ve özel bir boyayla yapılmış olan bu resim

Sör Benfro'nun Şarkısı serisinin 3. kitabı Haziran'ın sonunda yayımlandı ve ben koşa koşa gidip aldım ve okudum... yine heyecanlı, gizemli bir roman, çok sevdim ve şimdiden kalan iki kitabı beklemeye başladım... Altın Kafes'de; Errol ve Benfro'nun ilk doğdukları zamandan sonra yeniden karşılaşmaları, önce birbirlerini kabullenmeleri (daha çok Benfro'nun Errol'ü kabullenmesi), sonrasında da birbirlerine yardım etmeleri ve bu işin içinden  ancak  beraber çıkabileceklerini anlamaları ile başlıyor... Bilge ejderha Corwen'in yönlendirmesi ile Benfro hiç görmediği babasını aramaya başlıyor, bu arada sürekli onu ele geçirmeye çalışan Magog'dan kurtulmak için Magog'un kardeşi Gog'u da babası vasıtası ile bulabileceğine inanıyor... Errol ise rüyalarında Altın bir kafese kapatılmış olarak gördüğü çocukluk arkadaşı Martha'yı bulmayı hedefliyor ve yola koyuluyorlar... insanlar tarafında ise iki düşman ülke birbirini gafil avlamak için savaşa hazır

Petros Markaris'i Sakız Ceviz Deniz blogundan öğrendim, kitaplarından birini not almıştım ama polisiyeye pek düşkün olmadığımdan öylece kaldı... Can Yayınları indiriminde iki kitabını birden görünce deneyeyim dedim, not aldığım kitabı hatırlayamadım ama seçenekler arasında Alan Savunması cazip geldi ve okudum... Kitabın konusu aşağıda detaylı olarak verilmiş ilave bir şey yazmayacağım... bu romanı tarz olarak yakın zamanda okuduğum diğer bir polisiye; Volker Kutscher'in Islak Balık kitabına çok benzettim... her ikisinde de; bulunduğu şehrin her bir sokağını isim isim yazıyor (bazen insana daral geliyor bundan), aile ilişkilerinden bahsediyor (ki hem komiseri, hem de ailesini çok sevdim, karısını ise daha çok sevdim), konuyu çok dallandırıp budaklandırıyor ve bir noktada acaba sonunu nasıl getirebilecek diye şüpheye düşüyorsunuz... yine Islak Balık'da olduğu gibi ağır ağır ilerliyor, çok heyecanlı bir kurgusu yok, bir sürü konuyu birlikte anlatıyor... tek fark bu ki

Murakami ve Zweig'den sonra en çok kitabını okuduğum yazar Marc Levy ... burada 3 kitabını yorumladım ama aslında 13 tane okudum... bu son romanı da halihazırda devam eden Can Yayınları indiriminde görünce dayanamayıp aldım ve çok iyi çıktı... Romanın konusu aşağıda var, ilave olarak Beatnik Agatha ve arkadaşlarının 1970'li yıllarda savaşa, ırk ayrımcılığına, eşcinselliğin üzerindeki baskılara, devletin orantısız güç kullanımına itiraz eden özgürlükçü hareketlerini anlatıyor... tabii Agatha'nın hangi koşullarda hapse girdiği, aile ilişkileri, arkadaşlık ve aşk da hikaye içinde yerini alıyor... Milly üzerinden bugünkü sosyal mecrada herkesin her şeyini paylaştığı, devletin her türlü olanakla insanları nasıl izlediği de anlatılıyor... hapishanede 30 yıl geçiren ve bu dünyadan bihaber olan Agatha sosyal medya olayını; ''özel hayat'' kavramının ''özel'' kısmını atlamışsınız buna inanamıyorum şeklinde çok net bir biçimde ifade ediyor...