Kayıtlar

Eylül, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ISABEL ALLENDE - Aşktan ve Gölgeden

Resim
Isabel Allende'nin 1984 yılında yazdığı ikinci romanına sıra geldi ve geride okunacak az kitabı kaldığı için mutsuzum, her kitabını bitmesin diye azar azar okuduğum yazarın bu romanını da çok sevdim... konu; hem bir aşk hikayesi, hem de Pinochet diktatörlüğündeki zulüm/vahşet altında insanların hayatta kalma mücadelesi çerçevesinde işleniyor... karakterler çok sıcak ve cana yakındı, hem gazeteci Irene'yi hem psikolog/fotoğrafçı Francisco'yu hem de Francisco'nun ailesini çok sevdim... Francisco psikolog olmasına karşın iktidar aleyhtarı görülerek işten atılmış ve fotoğrafçı olarak Irene ile birlikte çalışmaya başlamıştır... Irene varlıklı bir ailenin korunup kollanmış, herkesin görür görmez sevdiği, dikkat çekici bir fiziği olan genç bir kadındır ve çocukluk arkadaşı olan bir yüzbaşı ile nişanlıdır... bu ikili çalışmaya başladıktan kısa süre sonra, olağanüstü yetenekleri olduğu söylenen onbeş yaşındaki bir genç kız (Evangelia) ile röportaj yapmaya giderler, o sırada a

YASUNARI KAWABATA - Karlar Ülkesi

Resim
  Kawabata'dan 2011'de Dağın Sesi romanını okuyup çok sevmiştim, diğer romanlarından devam edecektim ama kaldı bir şekilde ve Can Yayınları kitapları yeniden basınca zamanı geldi diye düşündüm... Karlar Ülkesi Japonya'da 1937'de yayımlanmış, bizde ilk kez ne zaman basılmış bilmiyorum ama aşağıya hem Can Yayınlarının hem de bir önceki yayınevinin (Doğan Kitap) arka kapak açıklamalarını okura bir fikir vermesi için peş peşe ekledim... Bana gelirsek; arka kapakla okuduklarımı eşleştiremedim, aşk hikayesi deniliyor ama daha çok gelenek ve görenekler anlatılıyor (ki Japonların geleneklerini çok seviyorum ama buradakiler bir türlü ilgimi çekmedi), durağan bir hikayesi var, sürekli aynı konu yineleniyor gibi... dolayısıyla bu roman beklentimi hiç karşılamadı, yazarın önceki kitabındaki tadın yanından bile geçmedi, sonuç olarak sevemedim, gereksiz bir okuma oldu...  Yazar: Yasunari Kawabata Çevirmen : Hüseyin Can Erkin Özgün Adı: Yukiguni Sayfa Sayısı : 144 Basım Yılı :

ALEXANDRE DUMAS - SİYAH LALE

Resim
Dumas'nın aşağıda sayılan önemli eserlerinin (bu romanda dahil) dizilerini veya filmlerini izledim ama ilk kez okuyorum... roman; Birleşik Eyaletler Cumhuriyeti Eski Başbakanı Johan de Witt (1625-1672) ve kardeşi Dordrecht'in Eski Belediye Başkanı ve Hollanda Eyaleti temsilcisi Cornelis de Witt'in (1623-1672) , Fransa'nın Hollanda'yı işgal etmesinin sorumlusu olarak görülerek Lahey'de öfkeli halk tarafından acımasızca linç edilerek öldürülmesi ile başlıyor, suskun lakabıyla tanınan Willem van Orange'ın(*) kral olarak başa geçmesiyle devam ediyor, bu arada Cornelis de Witt'in vaftiz oğlunun siyah laleyi yetiştirme çabasını ve bu sırada başına gelenleri okuyoruz... Roman iyiydi ama siyah lale konusunu bildiğim için bana pek etkileyici gelmedi, buna rağmen tarihi kısmını okumaktan ve öğrenmekten memnun kaldım, kitabı herkese öneririm... Not (*) Burada bir karışıklık var; internetten gördüğüm kadarıyla (Suskun)  Willem van Orange 1533-1584 a

TRUDE TEIGE - Büyükanne Yağmurda Dans Etti

Resim
Arka kapakta kurgu kısmının konusunu görüyorsunuz, tarihi kısmında ise Demmin kasabasındaki vahşeti (*) ve savaş sonunda Alman askerlerle evlenip Almanya'ya giden ve böylece Norveç vatandaşlığını kaybeden (toplum/aileleri tarafından dışlanan) Norveçli kadınların yaşadıklarını anlatıyor... yazar başlangıçta bu kadınların hikayesini araştırmaya başlamış ve onunla ilgili bir kitap yazmak istemiş ''Araştırma çalışmaları sırasında Mayıs 1945'de Rusların batıya taşınmasıyla Demmin'de ortaya çıkan trajedinin hikayesine rastladım. Tüm acımasızlığıyla sansasyonel olan ama aynı zamanda çoğu Alman için bile şaşırtıcı derecede bilinmeyen bir hikaye (yazarın teşekkür notu syf:292)'' sonunda Almanların trajedisiyle bitirmiş... Savaşın bütün taraflar için ne kadar yıkıcı sonuçları olduğunu gösteren bir romandı, sürükleyiciydi, kitabı beğendim ve herkese öneririm... (*) 1 Mayıs 1945'te, Almanya'nın Pomeranya eyaletindeki Demmin kasabasında yüzlerce insan kend

WILHELM JENSEN - GRADİVA Bir Pompei Düşü

Resim
Hem arkeoloji hem de psikoloji ilgimi çektiği için bu uzun hikayeyi görünce hemen okumak istedim, yazarın özgeçmişi, Freud bağlantısı kitabı iyice cazip hale getiriyordu...  Genç Alman arkeolog Hanold, Roma'da antikçağ müzelerinin birinde bir rölyef görür ve çok etkilenir, alçı bir kopyasını edinir ve evine koyar... yürüyen bir kadını betimleyen rölyef hakkında kim olduğu, nerede yürüdüğü, soylu mu yoksa halktan mı olduğu gibi sorular aklını kurcalamaya devam eder ve rölyefe Gradiva (ilerleyen kadın) ismini verir... varlıklı ama münzevi biri olan Hanold epeyce düşündükten sonra rölyefteki kadının Pompei'de yürüdüğüne kani olur, Pompei'ye gider ve kalıntılar arasında yürüyen bir kadın görür, onun Gradiva olduğunu düşünür ve hikaye devam eder... Kitabın başında hem Hanold'un kişiliği epeyce anlatılıyor, hem de gezip gördüğü yerlerin ayrıntılı tasviri veriliyordu, iyiydi ama Freud'un ilgisini bu kadar ne çekti diye merak ettim... fakat hikayenin sonuna doğru konu ilg