JOHN FOWLES - Fransız Teğmenin Kadını
Bu
romanı yıllar önce okumaya karar vermiştim ama bazen planlamak ile yapmak aynı
zamana denk gelmiyor... ve muhteşem bir romanmış... son zamanlarda ‘’yüzyılın
en iyi romanı sayılıyor’’ ibaresini görünce tereddütlü yaklaşıyorum ama bu
kitap bu sözü fazlasıyla hak ediyor... tabii yazarı da...
Kitap
(1969 yılında yazılmış) ilk bakışta bir aşk romanı gibi gözükse de aslında bir
dönemi (Viktorya Çağı) anlatıyor tüm sosyal, dini ve kültürel ögeleriyle...
yazarın olağanüstü bir üslubu var oldukça detaylı yazıyor ama sizi hiç
sıkmadığı gibi müstehzi anlatımı da hikayeden daha fazla hoşlanmanızı
sağlıyor, arada çağımız ile kıyaslama yapıyor bu da ayrı bir bakış açısı
yaratıyor... özellikle üstü örtülü de olsa bu mizahi anlatım çok hoşuma
gitti... hem o dönemi hem İngiliz toplumunu çekinmeden yerden yere vurabiliyor
kendi ülkesi olmasına rağmen...
Hikaye
1867 yılında geçiyor, paleontolog olan Charles varlıklı bir kişi olup, yaşlı ve
çocuksuz amcasının ölümünden sonra bir de soyluluk ünvanına sahip olacak
çağının ilerisinde gibi gözüken bir aristokrattır... kendinden epeyce küçük,
çok zengin bir tüccarın kızı ile nişanlıdır... yazar Charles’ı ve onun
üzerinden tüm toplumu roman boyunca didik didik inceliyor... bu kişi hakkında
en büyük korkularından, sevinçlerine, umutlarından, fikirlerinden, yapmak
istediklerine kadar her şeyi öğreniyoruz tabii aynı şekilde toplumunda tüm
detaylarını... Fowles Viktorya çağını ‘’dinin toplumun üzerine boca
edildiği’’ bir dönem olarak tanımlıyor, bunun karşısında da Darwin var ‘’
Türlerin Kökeni’’ni 1859 yılında yazmış ve anlatılan yılda fazlasıyla
ilgi görüyor, Charles’da kendini Darwin’e yakın hissediyor... özetle kitapta
bir de din / bilim çatışması anlatılıyor... Charles nişanlısıyla gittiği
Lyme’da toplum dışına itilmiş bir kadın olan Sarah ile tanışıyor ve toplumun
kadına bakış açısından hoşlanmadığı için başlangıçta yardım niyetiyle başladığı
ilişki Sarah’nın gizemli kişiliğinin etkisiyle ona aşık olmasıyla sonuçlanıyor
ve olay da ondan sonra başlıyor... yazar Sarah’nın ruh dünyasını çok detaylı
anlatmıyor sadece dışarıdan bakıldığında görünen ile yetiniyor ve Sarah romanın
sonuna kadar gizemini koruyor...
Yazarın
hikayenin sonunu okuyucuya bırakacağını düşünmüştüm ama Fowles daha iyisini
yapıp 3 adet son yazmış... ilki geleneksel İngiliz toplumuna ve her ne kadar kendisi
kabul etmeyecek gibi görünse de Charles’a uygun bir son, ki en gerçekçi
olanı buydu... ikincisi okuyucuya sempatik gelen nispeten duygusal bir son...
üçüncüsü ise yazarın kendisinin istediği, o dönem kadınını daha aktif
gösterecek, olması gereken son... üçü de mükemmeldi ve siz kendi
tercihinize göre bir son seçebilirsiniz... yazar birde bu romanda hem kendini
romana dahil ediyor hem de karakterlerin kendi sonlarına karar verme yetkisi var
şeklinde bir görüşü beyan ediyordu...
Velhasıl
muhteşem bir roman bu siz benim kadar gecikmeden okuyun mutlaka...
Son
olarak kitaptan dikkatimi çeken bir kaç paragraf yazayım;
‘’Çağımızın sözde en büyük tasası zaman kıtlığıdır. Toplumlarımızdaki zeka ve
paranın son derece büyük bölümünü işleri daha hızlı yapmak için harcamamızın
nedeni, bilime ve bilgeliğe karşı duyduğumuz çıkar tanımaz sevgi değil, budur;
insanoğlunun nihai amacı mükemmel insanlığa değil de şimşek olup çakmaya, ışık
hızına ulaşmaktır adeta. Ama Charles ve hemen hemen bütün çağdaşları ve sosyal
eşitleri için varoluşun üzerindeki tempo işareti kesinlikle adagio’ydu. Mesele
insanın yapmak istediği her şeyi sahip olduğu zaman sığdırması değil, önünde
uzanan uçsuz bucaksız boş zaman revaklarını yaptığı işi uzatarak doldurmasıydı.
Günümüzde en sık rastlanan zenginlik belirtilerinden biri yıkıcılık nevrozudur;
onun çağındaysa dinginliğin getirdiği sıkıntıydı’’ (sf: 17)
‘’Yükselen
İngiliz İmparatorluğunun en çiğ ve küstah yönleri bu kadının kişiliğinde
toplanmıştı sanki. Adaletten anladığı yegane şey, kendisinin haklı olduğuydu;
yönetmekten de münasebetsiz uyruklarını öfkeyle topa tutmayı anlıyordu’’ (sf:
25)
‘’İletişimin
gitgide artması insanlık için iyi olmuş olabilir. Ama ben zındıklık yapıp buna
inanmıyorum, atalarmızın yalıtılmışlığını, tıpkı daha fazla mekandan
yararlanabilmeleri gibi imrenilecek bir şey olarak görüyorum. Artık dünya
hayatımıza çok fazla karışıyor’’(sf: 136)
‘’Zamana
dair o büyük insani yanılsamayı olduğu gibi görmüştü; yani zamanın
gerçekliğinin bir yolunkine benzediğinin yanılsamasını –insanın gelmiş olduğu
ve gideceği yerleri gördüğü bir yol- oysa zaman daha çok bir odaya benziyordu
aslında: Yani bize çok yakın olduğu için genellikle görmeyi başaramadığımız bir
şimdi’’(sf: 324)
Çevirmen:
Aslı Biçen
Sayfa
Sayısı : 464
Basım
Yılı : 2013 (9. Baskı)
Yayınevi
: Ayrıntıİngiliz edebiyatının yaşayan belki de en büyük ustası olan John Fowles, anlatı kurmaktaki mahareti, çarpıcı üslubu ve deneyciliğiyle dikkati çeken bir yazar. Hiç abartmadan yüzyılın en iyi romanları arasında sayabileceğimiz Fransız Teğmenin Kadını'nda bu özellikler mükemmel bir bileşime ulaşıyor. Bir kere olağanüstü başarılı bir atmosfer yaratıyor yazar; Viktorya döneminde yaşamanın ne anlama geldiğini bütün netliğiyle ortaya seriyor. Sonra eşine az rastlanır bir gizem yaratıyor; kitap bittiğinde bile gizeminden bir şey kaybetmeyen bir gizem bu. Ve nihayet bilgeliğine sizi hemen ikna eden bilge ve son derece zeki bir denemeci üslubuyla varoluşçuluğun "sahicilik" ve özgürlük arayan insan soyutlamasını ete kemiğe büründürüyor; ama tanrı anlatıcı rolünü de sorgulamaktan geri kalmıyor.
Fowles dünya tarihinin en tutucu dönemlerinden biri olan, her şeyin ve özellikle de edebiyatın sıkı kurallara ve "görev" bilincine bağlı olduğu Viktorya çağından aykırı bir aşk öyküsüyle sesleniyor okura. Roman başarısını büyük ölçüde nefis diyaloglarına ve iki karakter arasındaki gerilime borçlu. Kadınların "görev"lerinin boyun eğme ve çocuk yapmayla sınırlı olduğu bir dönemde, romanın kadın kahramanı Sarah, inanılmaz sezgi gücü, özgürlüğe olan tutkusu ve estetik olana duyduğu sevgiyle hemen romanın çekim merkezine yerleşiyor. Toplumsal kodları umursamaksızın sevmek neyi gerektiriyorsa onu yapmaktan kaçınmayan özgür bir kadın Sarah. Erkek kahraman Charles ise görmüş geçirmiş bir aristokrat; ama görmüş geçirmişlikle bir aristokrattan beklenenler arasındaki dengeyi tutturmakta zorlanan biri. Sarah'yla tanıştıktan sonra bu bıçak sırtındaki denge darmadağın olur. Charles, çağının toplumsal statüsünün, eş dost çevresinin talepleri ile yolu aşktan geçen Aşkınlık ve Sahicilik, tek kelimeyle Özgürlük arayışı arasında bir seçim yapmak zorunda kalır...
Roman okumanın benzersiz hazzından haberdar olanlar, Nabokov'un deyimiyle "belkemiğini titreten" kitaplar okumayı özleyenler ve sahici bir aşk yolculuğuna çıkmak isteyenler için... "Fransız Teğmenin Kadını yalnız bu yüzyıl yazılmış en iyi tarihi romanlardan biri değil, hayatta okuduğum en esrarlı ve mantıklı aşk romanı da... Okuyun..."
Orhan Pamuk
john fowles. benim ilk beş'imde ya. korkunç koleksiyoncu, büyücü ve diğer kitapları. ingiltereli, dorset diye bi yerde yaşıyo. gidicem görcem işallah bigün :)
YanıtlaSilBüyücü benimde listemde var, hakikaten Fowles çok iyi...
Silinşallah bir gün gidersiniz :) bende Japonya'ya Murakami'yi görmeye mi gitsem acaba :)
Ben de dün bitirdim gerçekten muhtesem
YanıtlaSilSüper, diğer kitaplarından devam edelim:) Sevgiler.
SilEralcim şimdi fark ettim yorumuna cevap vermeyi unutmuşum kusuruma bakma:) Sana da keyifli okumalar diliyorum, sevgiler:)
YanıtlaSil