STEFAN ZWEIG - ÜÇ USTA: BALZAC, DICKENS, DOSTOYEVSKİ
Bir
önceki kitapta yaşadığım hayal kırıklığından sonra güvenli bir limana gitmekte
fayda vardı, bende Zweig’e sığındım... üstelik üç büyük ustayla birlikte... daha
önce yazarın Balzac biyografisini okumuştum, bu kitabı görünce Balzac kısmı
mükerrer olacak ama onu hatırlamış, diğer ustaları da öğrenmiş olurum diye düşünüp
aldım... ama tekrar olmadı, çünkü bu kitap bir deneme ve üç ustanın romanlarında
yer alan karakterleri inceliyor... Balzac kısmından ayrıca zevk aldım
önceki kitabın tamamlayıcısı oldu...
Zweig
‘’Her üç deneme de eserlerin
bilindiğini varsaymaktadır: Tanıtma değil, yüceltme, yoğunlaşma, özünü verme amacını
gütmektedir’’ diyor giriş kısmında ve öyle olsa hakikaten iyi olur ama
bilmeseniz bile mükemmel okunuyor... çünkü ustaların karakterleri oluştururken
düşündükleri, hissettikleri şeyler, dünya görüşleri, karakterlerin yaratıcılarıyla
olan benzeşmeleri, eserlerin ortaya çıktıkları dönem ve ülkeleri her şey tek
tek elden geçiriliyor... Goethe,
Shakespeare, Fielding, Flaubert, Hugo, Wilde, Tolstoy, Puşkin gibi ünlü
yazarlarla da karşılaştırmalar mevcut...
Kitaba
çok sayıda etiket yapıştırdım neredeyse her satırın altı çizilebilir, hepsi
buraya yazılabilir... ben en az sayıya indirmeye çalıştım ama yine de uzun oldu,
umarım sonuna kadar okuyabilirsiniz... ama kitabı Mutlaka Okuyun....
Hiçbir
yazar kendini işine bu yoğunlukla kaptırmamış, hayallerine ondan daha kuvvetle
inanmamıştır; hiçbirinin sanrıları, kendini kandırmanın sınırlarına bu denli
yaklaşmamıştır. Balzac, heyecanlarını, çarkı muazzam hızla dönmekte olan bir
makine misali bir anda durdurmayı, aynadaki yansıması ile gerçekliği
birbirinden ayırmayı bu dünya ile diğeri arasına net bir çizgi çekmeyi her
zaman beceremezdi. Çalışma sarhoşluğuyla, yarattığı kişiliklerin varlığına ne
denli inanmış olduğuna dair anekdotlar koca bir kitap doldurur; tuhaf ve
çoğunlukla biraz ürkütücü anekdotlardır bunlar. Bir dostu odaya girer, Balzac
dehşet içinde üzerine atılır: ’’Düşünsene,
bahtsız kadın kendini öldürdü!’’ Ne var ki arkadaşı korku içinde karşılık
verince, sözü edilen kişiliğin sadece onun kendi yıldızlar aleminde yaşayan
Eugenie Grandet olduğunun farkına varır. (syf:37)
Romanın,
iç dünyanın ansiklopedisi olduğu
fikri onunla birlikte başlar, Dostoyevski gelmese, onunla birlikte bittiği de
söylenebilirdi. (syf:51)
Eseri
uçsuz bucaksızdır. Seksen cildin içinde bir dönem, bir dünya, bir nesil yatar. Daha
önce böyle muazzam bir şey bilinçli olarak hiç denenmemiş, çok büyük bir
iradenin cüreti hiç daha iyi ödüllendirilmemiştir. Zevk almak, akşamları kendi dar
dünyalarından kaçarak yeni imgeler ve yeni insanlarla dinlenmek isteyenlere
heyecanlı ve hareketli bir oyun, oyun yazarlarına yüz trajediye yetecek kadar
malzeme, alimlere –çok doymuş birinin umursamazca masada bıraktığı kırıntılar
misali- bir yığın sorun ve esin, aşıklara kendinden geçmeye örnek oluşturacak
ateş sunulmuştur. Fakat en muazzamı, onun yazarlara bıraktığı mirastır.
Tamamlanmış olanların yanı sıra Comédie
humanie taslağında bitmemiş, yazılmamış kırk roman daha vardır; (.....) Balzac
bir seferinde şöyle demiştir: ‘’Dahi, düşüncelerini her an fiile çevirebilen
kişidir. Fakat çok büyük bir dahi bu fiiliyatı ilelebet sürdürmez; yoksa
fazlasıyla Tanrı’ya benzerdi.’’ Bunların hepsini tamamlayabilseydi, tutkuların
ve olayların çemberini kendi içine bağlamayı sürdürseydi, eseri kavranamaz
biçimde gelişirdi. Kendisinden sonra gelecek herkes için erişilmezliğiyle
korkutucu, gaddarca bir şey olurdu bu; oysa bu haliyle –tamamlanmamış benzersiz
bir torso olarak- erişilemez olana erişmek isteyen her yaratıcı irade için
muazzam bir teşvik, muhteşem bir örnek oluşturmaktadır. (syf:54)
DICKENS (1812-1870)
Gerçek
bir İngiliz olarak ahlakın temellerine dokunmaya kalkışmadı; muhafazakarlar
için bunlar İncil kadar kutsaldır. İşte bu hoşnutluk, çağının düşük heyecanlı
ruhsuzluğu, Dickens için çok tipiktir. Hayattan fazla bir şey beklemiyordu;
kahramanları da öyle. Balzac’ın kahramanı muhteristir, egemenlik peşindedir,
şiddetli bir iktidar özlemiyle yanıp tutuşur. Hiçbir şey ona yetmez, hepsi
doyumsuzdur, her biri bir dünya fatihi, bir devrimci, bir anarşist, aynı
zamanda bir tirandır. Birer Napoléon mizacına sahiptirler. Dostoyevski’nin
kahramanları da ateşli ve coşkuludur; iradeleri dünyayı devirir ve muazzam bir
tamah içinde yaşamın gerçeklerinin üzerinden aşıp kendilerince hakiki hayata
sarılırlar; burjuva ve insan olmak istemezler, her birinde bütün tevazuun
ötesinde birer mesih olmanın tehlikeli kibri ışıldar. Bir Balzac kahramanı
dünyaya boyun eğdirmek, bir Dostoyevski kahramanı dünyanın üstesinden gelmek
ister. Her ikisinin de gündelik olanın dışına çıkmak, bir ok gibi sonsuzluğa
doğru atılmak iddiası vardır. Dickens’ta insanların hepsi mütevazidir. Tanrı’m,
ne ister bunlar? Yılda yüz pound, iyi bir kadın, bir düzine çocuk, iyi dostlar
için cömertçe kurulmuş bir sofra, Londra’da penceresi yeşilliğe bakan, küçük
bahçeli bir kır evi ve bir avuç mutluluk. Onların ideali cahil, zevksiz bir küçük
burjuvalıktır: Dickens’ta bunlarla yetinilmelidir. Onun bütün insanları, içten
içe dünyanın düzeninin değişmemesini ister; ne zenginlik ister ne yoksulluk;
istedikleri, bu rehavet içindeki orta kararlılıktır, böyle bir hayat düzeyi
bakkal çakkal için ne denli bilgeceyse, sanatçılar için o denli tehlikelidir. Dickens’in
idealleri yoksul çevrenin renkleriyle solmuştur; eserlerinin arkasında öfkeli
bir tanrı değil, kargaşayı düzene sokan biri vardır; devasa ve insanüstü biri
değil, hoşnut bir seyirci, sadık bir burjuva. Burjuvalık, Dickens’in bütün
romanlarının atmosferidir. Bu yüzden onun büyük ve unutulmaz işi, aslında
sadece burjuva romantizmini, düzyazının şiirini keşfetmektir. Bütün uluslar
içinde ilk o, gündelik hayatı en şairane biçimiyle edebiyata sokmuştur. Bu sağır
griliğin içinde güneşi parlatmıştır (syf: 67-68)
DOSTOYEVSKİ (1821- 1881)
DOSTOYEVSKİ (1821- 1881)
Dostoyevski’nin
hayatında her şey melodram olarak başlar ama daima trajediye dönüşür. Tümüyle gerilim
üzerine kuruludur; hayati kararlar, hükümler, birbirine geçiş süreci olmayan,
ayrı ayrı anlar olarak özetlenmiş, sıkıştırılmıştır; kaderinin tümü böyle on
yada yirmi coşkunluk ya da çöküş anıyla tayin edilmiştir. Hayatın epilepsi nöbetleri
–bir anlık coşkunluk ve şuursuz bir çöküş- olarak nitelenebilir. Her coşkunluğun
ardında gevşeyen duyguların boz bulanık alacakaranlığı bekler pusuda ve uzun
süren bulutlu havaların ardında yeni, öldürücü bir yaşam şimşeği şekillenir
ihtiyatla. (syf:104)
Dostoyevski’nin
sanatsal gözlem süreçleri ise şeytanlıktan ayrılamaz. Diğerlerinin sanatı
bilimse, onunki kara büyüdür. Deneysel kimya ile değil gerçekliğin simyasıyla,
astronomiyle değil ruhun astrolojisiyle uğraşır. Serinkanlı bir araştırmacı
değildir. Ateşler içinde sanrılar gören biri gibi şeytani, korkulu bir
rüyadaymış gibi bakar aşağıya, hayatın derinliklerine. (syf:153)
Dostoyevski
romanlarında asla bir dinlenme anına, asla okumanın yumuşak müzikal ritmine
rastlanmaz, asla rahat soluk almaya izin vermez, insan sürekli elektrik şokuna
tutulmuşcasına gitgide daha da kızışarak, yanıp tutuşarak, huzursuzluk ve merak
içinde sayfadan sayfaya sıçrar durur. Onun edebi gücünün etkisi altında
bulunduğumuz sürece biz de ona benzeriz. Dostoyevski, bu ezeli düalist, bu
çelişkilerin çarmıhındaki insan, kendi içinde, kahramanların içinde olduğu gibi
okurun içinde de duygu bütünlüğünü havaya uçurur. (syf:161)
Dostoyevski’nin
okurla ilişkisi ne dostane ne de huzurludur; bilakis tehlikeli, zalim, şehvetli
güdülerle dolu bir uyumsuzluktur. Diğer yazarlarınki gibi dostluk ve güven dolu
değil, kadın ile erkek arasındaki gibi tutkulu bir ilişkidir. (syf:172)
Hiçbir
sanatçının ıstırabı, asla epilepsinin sanata dönüşmesi kadar müthiş olamaz;
zira Dostoyevski’den önce hayatın zenginliği, zaman ve mekan bakımından bu
kadar dar bir ölçü içinde hiçbir zaman yoğunlaşmamıştır. (syf: 177)
Edebiyatta
sınırları aşan önemli kişiler arasında günümüzün en büyüğü Dostoyevski’dir; ruh
alanında kimse ondan daha fazla yeni ülke keşfetmemiştir; bu müthiş, bu ölçüye
sığmaz adamın kendi ifadesiyle ‘’ölçülemezlik ve sonsuzluk, yeryüzünün kendisi
kadar elzemdi’’. Dostoyevski hiçbir yerde duraklamamıştır, ‘’Her yerde sınırı
aştım,’’ diye yazar bir mektubunda gururla ve kendinden yakınarak, ‘’her yerde’’.(syf:184)
Tanrı
meselesinde de, hepimizin içinde saklı, fakat hiçbir fanide Dostoyevski’deki
kadar kapsamlı olmayan, iflah olmaz ikilemin uçurumu açılır. O, herkesten
inançlıdır ama aynı ruhun içinde aşırı bir ateisttir (syf:199)
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen : Zehra
Kurttekin
Sayfa Sayısı : 216
Basım Yılı : 2015
Yayınevi : Can
Roman yazarı aslında kimdir? Stefan Zweig, Üç Usta'da bu soruya cevap arıyor ve yarattıkları unutulmaz figürler evreniyle epik dünyalar kuran üç edebiyat dehasının eserlerinde dolaştırıyor bizi. Zweig'ın "Dünyanın Mimarları" adını verdiği dizinin ilk kitabı olan Üç Usta, bireyin hayata tutunma çabası ve direnç sınırları üzerinden Balzac, Dickens ve Dostoyevski'nin eserlerindeki evren modellerini serimliyor. Üç Usta sadece bu üç büyük yazarın evreninde dolaşmak için değil, modern zamanlarımızın modern insanını anlamak için de gözden kaçırılmaması gereken bir kitap. Dünya edebiyatının bir başka usta kaleminden, Stefan ZweIg'ın gözünden Balzac, Dickens ve Dostoyevski'ye yakından bakmak için eşsiz BİR dilsel lezzet, benzersiz bir edebî deneme.
hmmm duymamıştım bu kitabı, ilgi çekici geldi.. klasik okumalarımda biraz yol aldıktan sonra okuyabilirim. teşekkürler, sevgiler:)
YanıtlaSilKitap Sevinci, büyük yazarların bilmediğimiz yönlerini okumak iyi oluyor:) sevgiler:)
SilBen de aldım bu kitabı, şu anda kütüphanemde okunma sırasını bekliyor. :)
YanıtlaSilFatoş Hanım, size de iyi okumalar, sevgiler:)
Silçok sevdiğim bir kitap bu, keyiften bayılarak okudum ben de. ama eski bir baskısını buldum bir sahafta öyle okudumdu. ayrıca, zweig çok önemli. ayrıcaaa, söylesenee, ben böyle bir kitap daha okudum. yine, bir yazar, üç yazarı anlatıyor ama unuttum adını kitabın, kimler vardı onu da unuttum. of niçe vardı galiba. ayyy dur nasıl bulcam ben bu kitabı şimdiii. bulursam sana da sölüyüm :)
YanıtlaSilDeeptone, kitabı bulabilirseniz iyi olur gerçekten, ben yazarları anlatan kitapları seviyorum:) sevgiler:)
SilZweig hiç okumadım ama kitabını aldım :)) Okunacak yakın zamanda :))
YanıtlaSilKağıt Salıncak, iyi okumalar o zaman:) sevgiler
Silfena halde merak ettim :) teşekkürler paylaşım için...
YanıtlaSilBen teşekkür ederim, sevgiler:)
Sil