PETER ACKROYD - Doktor Dee'nin Evi

Şimdi nereden başlasam, nasıl anlatsam? Bu kitap hiç aklımda yoktu, yeniden açıldığı için sevinçlere gark olduğum YKY Kitabevine (nasıl bir çorak iklimde yaşıyorsak bir kitabevi açıldı diye geldiğimiz duruma bakın!!) gidince orada gördüm ve aldım... yazardan daha önce okumamıştım ama İngiliz yazarları severim, konu ilginç görünüyordu iyi çıkacak diye düşündüm...

Yazar; 16. yüzyılda yaşayan Dr. John Dee (1527-1609; İngiliz matematikçi, astronom, astrolog, okült, seyir, emperyalist, ve yazar. Dee, Kraliçe I. Elizabeth'in danışmanlığı yapmış, hayatını simya, kehanet ve Hermetik felsefeye adamıştır. Dee hayatının son otuz yılını, ruhani varlıklar ile iletişime geçerek, yaratılışın evrensel dili ve kıyamet bilgilerini edinmeye adamıştır. Vikipedi) ile Londra'yı merkeze yerleştiren bir hikaye kurgulamış ve romanın bir kısmı Dr. Dee ile 16. yüzyılda; diğer bölümü ise British Museum'da çalışan, pek fazla arkadaşı olmayan, ebeveynleri ile soğuk bir ilişki sürdüren ve babasının ölümü ile yüklüce bir mirasa ve ondan önemlisi büyük gizemli bir eve sahip olan Matthew Palmer ile yirminci yüzyılda geçiyor...

Kitap bir bölüm Matthew, diğer bölüm Dr. Dee olarak devam ediyor; miras kalan ev oldukça büyük, bir kısmı 16. yüzyılda, bir kısmı ise 18. yüzyılda yapılmış gibi duruyor, çok uzun süredir kimse oturmuyor olsa da çok temiz ve derli toplu görünüyor... Matthew eve girdiğinde sanki etrafta birileri varmış gibi hissediyor, bazı sesler duyuyor ve Matthew'un evin, dolayısıyla kendi hayatının gizemini çözmesini ve diğer tarafta Dr. Dee'nin simya, büyücülük ve meleklerle/ruhlarla ilişki kurma çabasını okuyoruz, hikaye böyle...

Gelelim sadede; ilk 80 sayfada çok sıkıldım ne anlatıyor bu diyerek okumaya çalışıyorum bırakmayışımın tek sebebi sonunda Matthew ne öğrenecek diye merak etmemdi, ayrıca Dr. Dee bölümlerinin tamamı hiç mi hiç ilgimi çekmedi, bir an önce bitse de Matthew'e geçsem diye bekledim sürekli... sonrasında biraz daha iyi oldu veya ben alıştım bilemiyorum sonuna kadar geldim, yazarın en iyi yanı merak unsurunu çok iyi kullanması idi sonunda ne bulacak diye düşünmekten bir hal oldum... kitap ilerledikçe tahmin ediyorsunuz, ki tahminim de sanırım doğru çıktı ama yazarın bu romanla ana fikir olarak ne dediğini anlayamadım... kitapları severim veya sevmem ama anlayamadığım çok nadir olur ve bundan hoşlanmıyorum, dolayısıyla boşa çaba harcadım gibi geldi...

Yayınevine Not: Kitap kapağında yazar ismi yanlış basılmış, sonraki baskılarda düzeltseniz iyi olur... 

Yazar: Peter Ackroyd
Çevirmen: Özcan Kabakçıoğlu
Sayfa Sayısı: 300
Basım Yılı: 2015 (3.Baskı), 2004 (1.Baskı)
Yayınevi: YKY

Londralı Matthew Palmer, babasından miras kalan eski evi araştırırken, evin eski sahibinin 16. yüzyılda yaşamış matematikçi, astrolog, simyacı ve kara büyücü Doktor Dee olduğunu öğrenir. Ama asıl dehşeti, babasının ve kendisinin aslında kim olduklarını öğrendiğinde yaşayacaktır... 

Dickens'dan bu yana hiçbir romancı Londra'yı Peter Ackroyd kadar güçlü anlatamadı. Ackroyd, başrolü yine Londra'ya verdiği Doktor Dee'nin Evi'nde, bu muazzam, soğuk ve gizemli kentin her ayrıntısını yetkinlikle kavrayıp aktarıyor.

Yorumlar

  1. Sıkıcı kitapları ben de sevmem ve okuyamam:( Ama konusu çok ilginçmiş, ruhlar, meleklerle konuşma çabası yani, merak ediyor insan ne oldu sonunda konuşabildi mi diye?:)))
    Emeğine sağlık Gül'cüğüm. Teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müjde Hanım, aslında başlangıcı sıkıcıydı sonrası nispeten iyiydi ve ruhlar ve melekler bölümü ilginizi çekiyorsa size o kadar sıkıcı da gelmeyebilir. Bu konuşma işini Edward Kelley (okültist ve medyum) ile birlikte yapıyorlar bir şeyler de buluyorlar gibi ama bir yandan da Edward Dr. Dee'yi bilerek yanıltıyor gibi. Yani her şey biraz muamma halinde:) Bu iş için kullandıkları kristal taş British Museum'da sergileniyormuş. Teşekkür ediyorum, sevgiler:)

      Sil
  2. Sen sıkılarak okuduysan, hatta anlayamadım diyorsan :) benim hiç sansım yok bence :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitap Güneşim; hiç öyle olur mu? hepimiz okuduğumuz kitaplarda farklı farklı noktaları yakalıyoruz. Keyifli okumalar, sevgiler:)

      Sil
  3. hımmm hiç duymadım önce peter ackroyd sandımdı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deeptone iyi ki bu yorumu yazdınız Peter Ackroyd tabii kitap kapağı yanlış yazılmış inanamıyorum iç kısımda doğrusu var. Bana da bir tuhaf geliyordu zaten ama öyle yazılıyor herhalde diye düşünmüştüm. YKY'ye hiç yakışmadı bu. Teşekkürler çok makbule geçti. Sevgiler:)

      Sil
    2. aaaa ben de şimdi guguldan diğer isme bakıyodum bulamıyodum çok ilginç böle bişi ilk kez gördüm hem de yky hımmm istiklalden geçerken sölemeli ama birileri sölemiştir yaaa :) ackroyd iyi yazar ama bu kitabısını bilmiyom :)

      Sil
    3. Ben de ilk kez karşılaşıyorum, üstelik arka kapak açıklamasında da doğrusu yazıyormuş, bakıp da görmemek bu olsa gerek:) tekrar teşekkür ediyorum sevgiler:)

      Sil
  4. YKY 'nin yeni binasına ben de gitmeyi istiyorum , sırf yeni bir kitabevi diye gerçekten sevinmemiz ne ironi değil mi :( son zamanlarda bu sevinç daha da ironik hale gelmeye başladı , kitap okuyan birini görmek bile sevinme sebebi :) alındı anlaşıldı , kitap :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eylem Hanım, öyle oldu maalesef:( bol kitaplı günler dileğiyle sevgiler:)

      Sil
  5. Yazarı daha önce duymamışım ben de, sevebilir miyim emin olamadım :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kağıt Salıncak; yazarın dilimize çevrilmiş başka kitapları da var belki onlar denenebilir. Keyifli okumalar, sevgiler:)

      Sil
  6. tam bir hayalkırıklığı, tüh oluyor böyle arada:) keyifli okumalar Gül Hanım, sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eren Hanım, haklısınız oluyor, ama bu aralar sanki hiçbir kitabı sevemiyorum gibi de geliyor, bakalım artık:) Size de keyifli okumalar, sevgiler:)

      Sil
  7. büyük şehirde yalnızlık çok kolay. küçük şehirde rahat bırakmazlar zaten :) büyük şehirde kaybolmak kolay. kimse senin farkına bile varmaz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru tabii haklısınız da kalabalık da beni çok bunaltıyor dışarı çıktığımda az insanla karşılaştığım bir yer daha iyi olurdu sanki:)) yine de büyükşehirden de vazgeçemiyorum:)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANDRÉ MAUROIS - İKLİMLER

SEZGİN KAYMAZ - Kün

TOSHIKAZU KAWAGUCHI - Kahve soğumadan önce