STEFAN HEYM - HAÇLILAR
Mükemmel mükemmel bir kitap kaçırmayın mutlaka okuyun...
Son cümlemi baştan yazdım böyle de bırakabilirim:) neyse devam edelim:)... bu romanı ilk yayımlandığında okumak istemiştim, aslında dikkatimi çeken yazarı idi ve onun için okuyacaktım ama kaldı bir şekilde ve bugüne geldik... üç yıl gecikmeyle de olsa böyle muhteşem bir yazarı ve romanı yakalayabildiğime çok seviniyorum, Rita Guibert'in eseriyle birlikte bu senenin en iyi kitabını okumuş bulunuyorum...
Yazarın muhalif kimliğine bayıldım özgeçmişini okuduğunuzda göreceğiniz gibi itirazını yapıyor ve hemen eyleme geçiyor, takdire şayan bir tutumu var...
Romanın konusu; II. Dünya Savaşı'nın sonuna doğru (Normandiya Çıkartması'ndan sonra) bir noktadan başlıyor ve savaşın sonunda işgal zamanı Almanya'sı ile bitiyor... savaş zamanı hikayelerini çok okudum, okuyorum bana bugünümüz hakkında fikirler veriyor... arka kapakta da yazdığı gibi savaş farklı farklı anlatıldı, kahramanlık hikayeleri de vardı, ezilenlerin durumları da ama bu roman bana göre savaşın dipnotlarını anlatıyor... makro düzeyde bu savaş neden yapıldı, mikro düzeyde ise insanın (Alman, A.B.D.'li, Fransız olması fark etmez) karakterini ve defolarını ortaya seriyor...
Savaş çok uzamasın, Alman askerleri belki teslim olmaya ikna eder diye bir bildiri yazıp uçakla Alman cephesine atıyorlar ve hikaye böyle başlıyor... ''Çavuş Bing, Devrim eski bir hikaye. Bugün devrim diyecek olsan, insanlar sana dönüp 'Kızıl!' diye bağırır. Sen devrimci bir bildiri yazmışsın... Kanun önünde eşitlik! Bizim ülkemizde milyonlarca insanın daha oy hakkı bile olmadığını sen de benim kadar iyi biliyorsun... Kendi kendimizi yönetmeye karar vermişiz! Ülkemizi yöneten kimdir, bende bilirim biraz. Büyük bir şirkette üst düzey yöneticiydim eskiden. Üstelik savaş da bu durumu biraz olsun değiştirmedi. Avrupa'yı da aynı tür adamlar yönetir. Almanya'da da ipler aynı tür adamların elindedir. Ve sakın yöntemler çok farklı falan deme. Şu an Amerika'da toplama kamplarına veya azınlık gruplarının toplu imhasına inanmıyoruz. Ama iktidardakiler bunun gerekli olduğunu düşünürse, aynısı bizde de olur...'' Crerar parmaklarını şıklattı ''işte böyle!'' (.........) ''Sana söylüyorum, eğer ki Birleşik Devletler'de faşizm olsaydı, Almanya'daki hali çocuk oyuncağı gibi kalırdı. Bana hiçbir şey yapamazlardı; bundan kâr etmeyi bilirdim. Ama kalıbımı basarım seni alırlardı (syf:95-96)''
A.B.D.'nin Propaganda İstihbarat Bölüğü askerleri ana karakterleri oluşturuyor, çoğunlukla cephe gerisindeler ve bir yandan da bir askerlik hikayesi okuyoruz (ki bu tip bir konu bana hiç hitap etmez ama elimden bırakamadan okudum yazarın ne kadar iyi olduğunu hesap edin), iyi-düzgün askerler de var ama azınlıktalar, genelde dalavereci, pragmatist, kötü, çıkarcı bir toplulukla karşı karşıyayız... A.B.D.'nin savaşı kazanıp Nazi artıklarıyla işbirliği içinde kol kola hareket ettiğini okuyoruz... kitapta yazılanlar sanki 1945'i değil de Dünyanın bugünkü halini anlatıyor gibi, çok çarpıcıydı...
Kitabın tek sorunu tuğla gibi olmasıydı elinizde tutmakta zorlanıyorsunuz (keşke 2 cilt olarak yayımlasalardı), yine de keyifle okudum, çok sürükleyiciydi, arka kapak açıklaması ayrıntılı ve konuyu iyi anlatıyordu gördüğüm en iyilerden biriydi, kaçırmayın okuyun diyorum yine...
Yazar: Stefan Heym
Çevirmen: Gülden Kurt Gevinç - Ali Haluk İmeryüz
Özgün Adı: The Crusaders
Sayfa Sayısı: 880
Basım Yılı: 2021
Yayınevi: Yordam Kitap
Farklı cephelerden, farklı bakış açılarıyla, farklı üsluplarla anlatıldı İkinci Dünya Savaşı… Şolohov başka anlattı Hemingway başka, Remarque, Ehrenburg, Malraux, Heller, Grossman, Vonnegut, Orwell, Bek, Ondaatje, Aleksiyeviç başka… Sırada Stefan Heym’in anlatımı var… Bambaşka!
Farklı cephelerine, farklı veçhelerine gidiyoruz savaşın… Normandiya cephesi, Çıkıntı Muharebesi, savaşa rağmen güzelliğiyle dikkat çeken Paris, ardından Almanya, Ren kıyıları, Paula Toplama Kampı ve nihayetinde Kremmen adlı kasvetli ve harabeye dönmüş bir çelik üretim şehri…
Sarsıcı
bir üslupla ve çok yönlü bakış açılarıyla uğruyoruz
buralara…
Haçlı seferine soyunan Amerikalılar başta olmak
üzere, Almanlar, Fransızlar ve arada herkesle anlaşarak ticari
işlerini çevirmeye çalışan bir Rus girişimci bile var.
Avukatlık, akademisyenlik gibi farklı mesleklerden gelip subay
kıyafetlerine bürünen Amerikalılar, profesyonel askerler,
işadamları, din adamları, profesörler, gazeteciler ve sıradan
halk…
Evet, sıradan halkın sıradan faşizmi de dâhil bu
savaşa!
Her tür asker çıkıyor karşımıza… inananlar, inançsızlar, ganimet toplayıp kesesini doldurmaya bakanlar, cepheye sürülenler, cepheden kaçanlar, sistemi sorgulayanlar, yolunu bulanlar… Hepsinin psikolojisini derinlemesine irdeliyor Stefan Heym.
Haçlılar gibi yola koyulup faşizmi mağlup etmeye gelen Amerikan ordusunun planlı değil de doğaçlama hareket etmesinin sonuçları ve kendi içindeki/çevresindeki faşistlerle hesaplaşamaması da var bu eşsiz romanda. “Kurtuluş”un “Kapitalist Düzen”e gelip dayanan sınırları ya da.
Marksist eleştirinin mimarlarından György Lukács’ın Avrupa Gerçekçiliği’nde örnek bir yapıt olarak öne çıkardığı Haçlılar şimdi Türkçede. Pırıl pırıl bir çeviriyle.
piki madem okurusss :) içinde almanya olan romanları seviyom zaten, tarih bile olsa :)
YanıtlaSilTarih kısmı o kadar mühim değil, sonunu biliyoruz nasılsa:) ama insanın halleri, büyük kurtarıcılar gibi gelen ABD'nin içyüzü, savaşın korkunçluğu için okunur. Sevgiler
SilMerak ettim...Okuyacağım
YanıtlaSilUmarım seversiniz. Teşekkürler:)
Sil