KEZBAN ŞAHİN TAYSUN - Kafesteki Kalp
Bu kitabı ‘’KİTAP EYLEMİ’’
blogunda gördüm ve kadın hikayesi de olunca hemen gidip aldım... yazar Ziraat
Yük. Mühendisi ve bu ilk romanı...
Romanda ana karakter Gülşen'in hayatı, çevresindeki tüm kadınların öyküleriyle
birlikte anlatılıyor... genel olarak kadına dair tüm zorluklara değiniyor yazar ama asıl
konu evlilik... romanın büyük bölümü Gülşen’in nikah salonundaki duygu ve
düşünce dünyası ile geçiyor ki romanın en beğendiğim yönü burasıydı keşke yazar
bu bölümü daha detaylandırsaydı diye düşündüm... bunun dışında romanda kuma
sorunundan, çocuk gelinlere, mahalle baskısından, kayınvalide-gelin ilişkilerine,
evlilikte (ailede) erkeklerin baskıcı tutumlarına ilişkin hayatımızdaki her
soruna kısa kısa değiniyordu...
Yazarın tarzının öyküye daha
uygun olduğunu düşünüyorum, ayrıca kitapta yer alan‘’olması gerekenler’’ bölümleri çok madde madde ve fazlaydı, bu da
hikayede yazarın sesini daha çok duymamız demek ki en azından benim için tercih
edilebilir değil (örneğin Zülfü Livaneli kitaplarında da yazarı çok fazla fark ediyorum ve ben Livaneli
kitaplarının konularını çok başarılı bulsam da okuyamıyorum)...
Benim için romanın en şaşırtıcı
ve muhteşem yanı ise Eskişehir'di... yazarın ve Gülşen’in memleketi bu güzel
şehir ve romanın bir kısmı da orada geçiyor... bende babamın görevi nedeniyle
lise son sınıfı orada okudum sonra üniversite için Ankara’ya gittim ama ailem 4
sene daha kaldı, bende tatillerde bulundum sadece ama ülkemizin en
eğitim seviyesi yüksek şehri olduğunu düşünürüm (istatistikler de bu yönde yanlış bilmiyorsam)... açıkçası bu roman bana hoş bir nostalji oldu...
Yazar: Kezban
Şahin Taysun
Sayfa
Sayısı : 224
Basım
Yılı : 2013
Yayınevi
:Potkal Kitap
Kezban Şahin Taysun, kadınların çektiği acılara, baskılara dair özel bir roman yazdı.
Bir kadın pek çok ayıbın günah keçisi gösterildiğinde, kendi doğrularını bulabilme ve uygulama konusunda ne kadar şanslı olabilir? Çözüm nedir? Ayıp olmasın diye, vicdanı olmayan hazır doğruları kabul etmek midir yoksa kendine ayıp etmeden yaşamayı öğrenmek midir?
"...Yaydan fırlayan bir ok gibi saplanır, kuru iftira! Üzerine değen kötü sözcüğün gölgesinde kıvrandığını algılarsın. Sana yakışmayan bir olayın içine çekilmişsindir. Onu uyduranlar kıvranmandan keyif alırlar. Parçalara ayrılmış çaresizliğin yaşatır onları. Kimse leke almak istemez aslında. Adın değişir, yeni sıfatlar alırsın! Kız kurusu Nesrin, kötü Alev, dul Sedife gibi..."
Üç kadın; Gülşen, Meriç ve Emine onları yok sayan hazır doğrular karşısında nasıl davranacaklardır? Gülşen, yolculuğu sırasında kendisine yöneltilen zor soruların yanıtlarını bulacak mıdır? "Kafesteki Kalp" sizi farklı bir yolculuğa davet ediyor.
Ben Livaneli^'yi de çok severim :D neyse bazen elektrik alamama durumu olur, ama sonuçta bir yerinden yakalamışsınız..:)
YanıtlaSilKonu çok iyiydi ben işleyiş tarzına takıldım biraz.. bundan sonraki kitaplarının daha iyi olacağını düşünüyorum...
SilDeğerli Blog yazarı ve Sevgili Okur Gül Akça, romanıma ilginiz ve değerli yorumunuz için çok teşekkürler. Eskişehir’le ilgili size nostalji yaşatabildiğime de sevindim. Kalemimi benzettiğiniz Zülfü Livaneli, benim de sevdiğim kalemlerden. Onun yanı sıra örneğin; Kürşat Başar da etkilendiğim usta kalemlerden biridir. Ancak bu bağlamda kitabın işleyiş tarzı size uygun olmayabilir. Buna saygı duyarım.
YanıtlaSilKadınların duygu ve düşüncelerinin yok sayıldığı, kadına yönelik düşünce karanlığının kötü çıktılarının hat sayfaya çıktığı, üçüncü sayfa haberlerinde kadın mağduriyetinin neredeyse doğallaştırıldığı, vicdandan yoksun gözü dönmüş erkek profillerinin yadırganmadığı haberler içinde her geçen gün daha da yok sayılarak yaşıyoruz, maalesef. Biz kadınlar hemcinslerimizin yaşadığı şiddete ve hiçliğe ne zamana kadar susmaya devam edeceğiz? Bu bağlamda yazdım kitabımı ve kadının iç sesini gürül gürül vermek istedim kahramanım Gülşen’in dünyasıyla. Çok şükür ki büyük ilgi gördü ve güzel dönüşler aldım okurlarımdan. Kadınların hemcinslerinin yaşadıklarına karşı duyarlılığı artırmak ve bu konuda “kadın bilinci” yaratmak istedim. Yeni çıkan ikinci kitabım Aynadaki Göz’de (öykü) de yine kadın sorunlarını işledim.
Kitabımı tanımanıza vesile olan Blog yazarı Kitap Eylemi ve size bu kapsamda inceliğiniz ve duyarlı okurluğunuz için tekrar teşekkür ederim.
Türkan Saylan’ın “Her Eğitimli Kadının Bu Cumhuriyete Borcu Vardır !” sözüne yürekten inanıyorum.
Hep birlikte kadınları aydınlığa taşıdığımız günlerin umuduyla.
Değerli Köşe yazarı Yekta Güngör ÖZDEN’in kitabımla ilgili bir yorumunu da sizinle paylaşmak istedim.
En içten dileklerimle.
http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/yekta-gungor-ozden/kitap-yagmuru-415859/
“Yüksek Ziraat Mühendisi Kezban Şahin Taysun’un Potkal kitap yayını “Kafesteki Kalp” adlı romanı kadınlarımızın karşılaştığı sorunların çözümüne edebi bir katkı niteliğinde. Anılar, olayların düşündüren değerlendirmesiyle ilgi çeken anlamlı vurgulamalarla başarılı bir çıkış.”Yekta Güngör ÖZDEN
Kezban Hanım merhaba,
SilÖncelikle kadın sorunlarına dair bir kitabı emek verip yazdığınız için elinize ve yüreğinize sağlık... üstüne ilgilenip birde buraya yorum yaptığınız için de ayrıca teşekkür ediyorum... ülkemizin bugünkü ortamında kadının geldiği feci noktaya dair (ki kadınlar konusunda hep sicili bozuk bir ülkeydik) tüm söylediklerinize katılıyorum... bu konuda yazılanları da elimden geldiğince okuyorum... ama artık yalnızca bizim (eğitimli kadınların) okuyup yazmamızla bu sorun çözülemeyecek gibi gözüküyor... gerçekten ezilen kadının itiraz etmesi gerek, en azından 3 çocuk doğurup evinde oturacaksın denildiğinde hayır demeli (itirazı geçtim üstüne bir de destekliyorlar)... tüm sorun kadını üretimden ve çalışma hayatından çekmekle başlıyor, kadınlara uzun doğum izinleri verilmesi ne demek, hiçbir işverenin bir daha kadın eleman çalıştırmak istememesi demek, buna bir itiraz var mı yok. Bunun gibi bir sürü uygulama var ama ses çıkmıyor..Bunlar hep ezilen dediğimiz kadının oyları ile oluyor, bugün ülkede kürtaja karşı olan jinekolog dr. bir başbakan eşi var... neden kadına şiddet geometrik olarak bu son yıllarda artıyor hepsi bir planın parçası... kadınların kendilerini 2. Sınıf kabul etmeye devam ettikleri sürece de bu değişmeyecek... kadın konusu çok uzun bitmez ama umarım yine de siz haklısınızdır bizim yazmamız ve okumamız işe yarar...
Gelelim ‘’yazarı fark ediyorum veya duyuyorum’’ cümlesine bunu yeterince anlatabildim mi bilemiyorum, zaten Livaneli örneğini de o yuzden verdim bu daha çok benimle ilgili bir durum, tüm hikayeyi karakterlerin anlatmasını istiyorum olumlu veya olumsuz çıkarsamaları okur kendisi yapsın yazar buna müdahil olmasın görüşündeyim... Yazar olarak çok önemli ve zor bir iş yapıyorsunuz, yeni kitaplarınız için size kolaylıklar ve başarılar diliyorum... saygılarımla,
Not: Y.G. Özden’in yazısını blogunuzda görmüş daha önce okumuştum, yine de teşekkürler...
birde ben mi okusam :) ben bu tarz severmiyim onu bile bilmiyorum ama kadınlar varsa benim için yeterlidir ...
YanıtlaSilBenim stil tartışmalarıma takılmayın okuyun seversiniz...
SilSevgili Gül Akça, sizin vurguladığınız erkek egemen toplumun aynası olan ve kadın sorununu körükleyen kadınlarla ilgili olarak düşüncelerinize sonuna kadar katılıyorum. (İkinci kitabım Aynadaki Göz de kadına çaresizliği ile yüzleştirecek örnek öykülerim ve çağdaşlık çizgilerini gösteren öykülerim de var. Çoğu ödül almış öyküler, yani ben kadını kadına anlatmaya devam edeceğim diye bahsediyorum bu kitabımdan...) Evet ne yazık ki erkek egemen topluma hizmet eden ve erkeği aynada daha da büyültüp kendini gittikçe alçaltan kadınlarımız (Virginia Woolf 'un tanımladığı gibi) var. Ancak 18. yy daki kadınlar bu kadınların tutumları yüzünden mücadele etmeyi bıraksalardı, biz kadınlar şimdi ki haklarımızı da alamayacaktık... Her ne kadar uygulamaya aktarılması ülkemizde zor olsa da. Ben kadın sorununun çözümünün yine kadının elinde olduğu vurgulayan ünlü yazar Simone de Beauvoir 'a katılıyorum. Kadının erkek egemen toplumun onu görmek istediği nesne konumundan çıkıp birey olmayı öğrenmesi gerekiyor.... Bizler de bu konulara sahip çıkıp dile getirmezsek, kim sahip çıkacak kadın sorununa? Erkekler mi? Elbette kadın sorununa duyarlı erkekler de var. Ancak çoğunluk kadın sorunun yaratanlardan oluşuyor. Bu konuda ümidimizi yitirmeyelim, diyorum. Okumayı arttıralım sevdirelim, yapabileceğimiz ne varsa yapalım.... Yoksa şu bir gerçek ki karanlık yerini sağlamlaştırmada aydınlıktan çok daha hızlı.... Elbette ki bu sorunun çözümü çok boyutlu. Ancak senin, benim, onun, bunun hemcinsimizin sorunu için yapabilecek ne varsa, elimizden geldiğince yapmaya çalışalım, diyorum. Kadın bilinçlenmesi..... kadının aynayla (yani bugünkü edilgenliği ile) yüzleşmesini sağlayalım...ona ayağa kalkması için direnme gücü ve cesaret de verelim, Karekterim Gülşen ve Emine gibi...
YanıtlaSilEvet diğer husus; yazarın kendini eserde hissettirmesi. Siz bunu böyle hissetmiş olabilirsiniz. Kitabımda model insanlar olarak seçtiğim bilge karakterlerim (Meriç, Cemal, Emine ) aracılığıyla "olması gerekenleri" verdiğimi düşünüyordum... Ancak okurum olarak her türlü düşünceniz benim için değerlidir. Eleştirileriniz ve kalemimle ilgili içten dilekleriniz için tekrar teşekkürler :) Sevgilerle :)
Hemen hemen aynı şeyleri söylüyoruz ama bir şekilde anlaşamıyoruz:) bende kadınları ve dolayısıyla toplumu yine kadınların kurtaracağını düşünüyorum... tam da dediğim bu, kendi işinizi kendiniz yapacaksınız başka biri (hele erkekler hiç) sizin yerinize bunu yapmaz... ben sadece kadınları ikiye ayırıyorum biri bu işin öznesi olanlar (hakikaten ezilenler) diğeri de bizim gibi olayın dışında ama farkında olanlar... benim dediğim asıl harekete geçmesi gerekenin olayın içinde olan kadınlar olduğu... bizde bir şey yapmayalım demiyorum tabi... durup oturacak halimiz yok ama sorunu biz çözemeyiz... tam da sizin dediğiniz gibi 18. yy. kadınları çabalayarak haklarını aldılar ama biz buna dahil değiliz, bize haklarımızı ULU ÖNDERİMİZ ATATÜRK verdi ben minnetarım ama ülkemizdeki çoğu kadın bunun ne büyük bir nimet olduğunu anlamadıkları (belkide kendileri çabalamadan aldıkları) için kıymetini bilmiyorlar sorun da burda zaten.... neyse yine de siz yazmaya devam edin biz okuyalım ve umalım ki günün birinde başaralım...
Silkitaptaki karakterlerinize gelirsek tam da meriç emine ve cemal'e itirazım var... onlar sizdiniz işte... normal bir karakter gibi değillerdi çok abartılmışlardı göze batıyordu...kötü karakterlerinizde bir sorun yoktu mesela onlar makuldu... ama iyileri mesaj iletmek için kurguladığınız çok belli oluyordu... neyse belki de bana öyle geldi bilemiyorum:) son olarak süheyla ve iki kuma anne çok iyiydi onları öykü olarak yazsanız çok iyi olabilir diye düşünüyorum...
iyi akşamlar sevgiler...
Teşekkürler. Ülkeme Ulu Önder Atatürk'ün çizdiği yolda aydınlıklar diliyorum... Bol kitaplı günler. Sevgiler :)
YanıtlaSilDileğinize can-ı gönülden katılıyorum.. ben teşekkür ederim.. sevgilerr
Sil