JOSEPH ROTH - RADETZKY MARŞI
J. Roth I. Dünya Savaşına katılmış, sonrasında da sol eğilimli gazetelerde muhabirlik yapmış ve Habsburg monarşisini eleştiren yazılar yazmıştır... Nazilerin yaratacağı felaketi de sezinleyen ve bu yönde bir romanda yayınlayan yazar pek fazla ilgi görmemiş ve Hitler’in iktidara geldiği 1933 yılında Almanya’dan ayrılmıştır... ve ne ironiktir ki dönemin savaş sonrası güncel olaylarını anlattığı eserleriyle değil emperyal Orta Avrupa’ya özlem duyan ve melankolik bir nostaljinin çekim alanına kapılan kitaplarıyla meşhur olmuştur, bunun en önemlisi de Radetzky Marşı’dır...
Kitaba gelecek olursak bu roman 1932 yılında yazılmış ve 1859-1914 yılları arasını anlatıyor... bir çiftçi ailesinin teğmen rütbesiyle ordu da görev yapan oğlu bir meydan savaşında imparatorun hayatını kurtarıyor, kendisine bir asalet unvanı ve imparatorun minneti bahşediliyor ve bu durum kendisiyle birlikte sonraki kuşaklarını da etkileyen bir biçimde hayatını değiştiriyor... ailenin üç kuşağındaki erkeklerinin çoğunlukla askerlik üzerinden anlatılan hikayesi bu... imparatorun hayatını kurtaran dede asker, onun oğlu -babası asker olmasına izin vermediği için- bölge valisi oluyor, torunu ise yine asker ve roman ağırlıklı olarak bu torun üzerinden anlatılıyor... garip bir şekilde tüm ordu mensupları bir savaşın çıkmasına özlem duyuyorlar gerekçe ise bir askerin barış zamanında yapacağı pek fazla işi yoktur düşüncesi... o dönemde henüz iki dünya savaşı yaşanmadığı için bize çok mantıksız gelen bu düşünceler normal görülebilir belki de... her ne kadar kocaman bir imparatorluk gibi gözükse de ülke içten içe ayrılıyor ‘’ulus’’ kavramı giderek belirginleşiyor, daha önceleri pek fazla sesi çıkmayan işçiler hareketleniyor, alttan alta toplumda bir kaynama yaşanıyor ve sonunda veliaht prens Saraybosna’da suikasta uğruyor...
Kitaba gelecek olursak bu roman 1932 yılında yazılmış ve 1859-1914 yılları arasını anlatıyor... bir çiftçi ailesinin teğmen rütbesiyle ordu da görev yapan oğlu bir meydan savaşında imparatorun hayatını kurtarıyor, kendisine bir asalet unvanı ve imparatorun minneti bahşediliyor ve bu durum kendisiyle birlikte sonraki kuşaklarını da etkileyen bir biçimde hayatını değiştiriyor... ailenin üç kuşağındaki erkeklerinin çoğunlukla askerlik üzerinden anlatılan hikayesi bu... imparatorun hayatını kurtaran dede asker, onun oğlu -babası asker olmasına izin vermediği için- bölge valisi oluyor, torunu ise yine asker ve roman ağırlıklı olarak bu torun üzerinden anlatılıyor... garip bir şekilde tüm ordu mensupları bir savaşın çıkmasına özlem duyuyorlar gerekçe ise bir askerin barış zamanında yapacağı pek fazla işi yoktur düşüncesi... o dönemde henüz iki dünya savaşı yaşanmadığı için bize çok mantıksız gelen bu düşünceler normal görülebilir belki de... her ne kadar kocaman bir imparatorluk gibi gözükse de ülke içten içe ayrılıyor ‘’ulus’’ kavramı giderek belirginleşiyor, daha önceleri pek fazla sesi çıkmayan işçiler hareketleniyor, alttan alta toplumda bir kaynama yaşanıyor ve sonunda veliaht prens Saraybosna’da suikasta uğruyor...
Kitapta kuşaklar arası
farklılıklar, aristokrasinin kuralları, Trotta ailesinin her kuşağında görülen yalnızlık
ve melankolik hal, eğer bu asalet unvanı olmasaydı nasıl olurduk düşüncesi,
imparatorun uzun yaşamı, askerlerin davranışları detaylı anlatılıyor...
Romanın çok
duru bir dili var, cümleler akıp gidiyor... benim hoşuma gitmeyen tek tarafı ana eksende askerliğin olması ve bunun çok anlatılmasıydı... sonunda savaşa
bağlandığı için yazar bunun üzerinden gitmekte haklı olabilir ama bana biraz
fazla geldi açıkçası... ama sonuçta bir dönemi
ve insan davranışlarını anlatan önemli bir kitap olduğunu yadsıyamayacağım...
Yazar: Joseph Roth
Çevirmen: Ahmet Arpad
Sayfa Sayısı :416
Basım Yılı : 2013
Yayınevi : Can
Radetzky Marşı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun çöküşünü öyküler. 1859 Solferino Meydan Savaşı'nda Slovenyalı genç bir teğmen, İmparator I. Franz Joseph'in hayatını kurtarır. Köylü atalarının geleneklerine veda ederek büyük Tuna monarşisinin ayrıcalıklılar sınıfına katılan Trotta ailesinin öyküsü de işte böyle başlar. XIX. yüzyılın sonu, Habsburg hanedanının tarihte son defa parladığı dönemdir: İmparator güçlü, bünyesinde çok sayıda halkı barındıran imparatorluk büyüktür. Oysa bu görkemli tablonun ardında bir yalanlar silsilesi gizlidir ve son çok yakındır...
Joseph Roth, tıpkı Zweig gibi, XX. yüzyıl girerken yıldızı sönen ve sonsuza dek yok olan bir medeniyeti, bir coğrafi ve siyasi kimliği temsil eder. 1932'de tamamladığı Radetzky Marşı, yalnızca yazarının değil, Avrupa edebiyatının da başyapıtlarından biridir. Kader çizgileri Radetzky Marşı'nda birleşen Trottaların ve Habsburg monarşisinin bu öyküsü, eski Avrupa'ya ve değerlerine hüzünlü bir vedadır her şeyden önce...
Her yaz tatile geldiğinde torun, büyükbabasıyla sessiz sessiz sohbet etmeye çalışır, fakat rahmetli ona hiçbir şey anlatmazdı. Genç çocuk geçmişte neler olup bitmişti, bir türlü öğrenemezdi. Sanki tablodaki insan her geçen yıl biraz daha soluklaşıyordu, Solferino Kahramanı daha çok ölürken anılarını kendine saklıyordu. Carl Joseph kimi zaman düşünürdü, belki bir gün gelecek kara çerçeveli tablodan bomboş bir tuval, soyundan kalmış olanlara bakacaktı.
Joseph Roth, tıpkı Zweig gibi, XX. yüzyıl girerken yıldızı sönen ve sonsuza dek yok olan bir medeniyeti, bir coğrafi ve siyasi kimliği temsil eder. 1932'de tamamladığı Radetzky Marşı, yalnızca yazarının değil, Avrupa edebiyatının da başyapıtlarından biridir. Kader çizgileri Radetzky Marşı'nda birleşen Trottaların ve Habsburg monarşisinin bu öyküsü, eski Avrupa'ya ve değerlerine hüzünlü bir vedadır her şeyden önce...
Her yaz tatile geldiğinde torun, büyükbabasıyla sessiz sessiz sohbet etmeye çalışır, fakat rahmetli ona hiçbir şey anlatmazdı. Genç çocuk geçmişte neler olup bitmişti, bir türlü öğrenemezdi. Sanki tablodaki insan her geçen yıl biraz daha soluklaşıyordu, Solferino Kahramanı daha çok ölürken anılarını kendine saklıyordu. Carl Joseph kimi zaman düşünürdü, belki bir gün gelecek kara çerçeveli tablodan bomboş bir tuval, soyundan kalmış olanlara bakacaktı.
Yorumlar
Yorum Gönder