ENRIQUE VILA-MATAS - Kassel'de Mantık Aramak
Katalan
yazar Enrique Vila-Matas'dan ilk kez okuyorum, dilimize çevrilmiş
dört kitabı var ama hepsi farklı yayınevlerinden çıkmış (
Bartleby ve Şürekası /Doğan
Kitap Mart 2005, Dublinesk/ İthaki Ağustos 2016, Montano Hastalığı/
Jaguar Ağustos 2017, Kassel'de Mantık Aramak/Can Kasım 2017)...
nedense hiçbir yayınevi ikinci kitabı yayımlamaya yeltenmemiş umarım Can Yayınları devam eder...
Okumaya
başladıktan kısa süre sonra beklediğimden çok farklı bir kitap
olduğunu fark ettim... her ne kadar roman deniliyorsa da bir çeşit
hatırat ile kurgunun iç içe geçmiş hali gibi duruyor...
Almanya'nın
Kassel şehrinde 1955'den bu yana her beş yılda bir düzenlenen
Documenta
Sergisinin (tüm şehre yayılmış yerleştirmelerle modern ve
çağdaş sanat sergisi) onüçüncüsüne katılan Vila-Matas'ın (ki kendisi de avangard 'çağının ilerisinde, yenilikçi' yazar
olarak biliniyor) burada yaşadıklarını bir kurgu çerçevesinde
anlatmasını içeriyor ''Yaptığımız
zorlu yürüyüş boyunca Kassel'in yeniden inşasının 1955'den
sonra başladığını öğrendim, kent sakinleri diğer Alman
vatandaşlarına göre daha cüretkar bir yol seçmiş ve endüstriyel
gelişme yerine kültürel bir yeniden doğuşu tercih etmiş, açıkça
taze bir soluk getiren birinci Documenta
sergisinin düzenlenmesinde bir mimar ve profesörü, Arnold Bode'yi
görevlendirmişti. Hitler diktatörlüğü altında Almanya, çağdaş
sanatı yozlaşmış sanat olarak gördüğünden sanatçıları
sürgüne yollamış ya da infaz etmişti, Documenta'ysa
yirmilerle otuzların sanatına ithaf ediliyor ve Bode'nin tabiriyle
''sonunda sanatı işçilere yaklaştırıyordu'' (syf:84)''
açıkçası ne Kassel'den ne de 2022'de onbeşincisi düzenlenecek
bu sergiden haberim vardı müthiş bir bilgilenme yaşadım...
Sergideki
belli başlı eserleri (yerleştirmeler olarak ifade ediyor), sanat
anlayışı, Dünyanın ve Avrupa'nın hali, tarih ve siyaset,
varoluş sorunları, edebiyat/sanat ilişkileri çerçevesinde; bir
sürü yazar, sanatçı ve kitaptan bahsederek mükemmel bir kurgu
içerisinde anlatıyordu, çok beğendim... aynı zamanda yazarla
beraber sanki sergiyi geziyor gibi hissediyorsunuz ve bir ölçüde
gözünüzde canlandırabiliyorsunuz, bunu inanılmaz buldum (ki ben
pek modern sanat insanı sayılmam)...
Yazar
çok sayıda edebi eserden bahsediyordu ve epeyce alıntı vardı bir
kısmını biliyordum ama bir çoğundan da habersizdim, keşke
hepsini bilseydim diye çokça içimden geçirdim... Dili çok hoştu,
muzip ve eğlenceli, ayrıca çok sürükleyici bir anlatımı vardı
böyle bir kitap için bana çok şaşırtıcı geldi... bu arada
çeviri mükemmeldi bunu da belirtmek isterim...
Bu
kitap herkese hitap eder mi bilemiyorum ama sanatın herhangi bir
kolu ile uğraşıyorsanız, edebiyatla ilgiliyseniz mutlaka
okuyun... nihayetinde ben çok sevdim deneyin derim...
Kitaba
çok sayıda etiket yapıştırdım ama hepsini buraya alamayacağım
için son bir tane yazıp bitiriyorum...
Bir
süre sonra, ''İnsanların sanat konusunda bir derdi olduğunu
sanmıyorum, kültür konusunda da yok. Asıl dert siyasetle.
Kültürün ne olduğunu bilmeyen siyasetle. (.......) Madem
sanatçılar birer aydın, lüks olarak görülmemeliler. Bir ihtiyaç
onlar. Hatta hayatımızı değiştirebilirler. Üstelik de bugün
hiç olmadığı kadar başka seslere ihtiyacımız var, ömrümüz
boyunca dinlediğimiz sıkıcı tekrarları dinleyip duruyoruz çünkü.
İhtiyaç duyduğumuzsa farklı bir enerji ve fikir. Yeni bir şeyi
dile getirenleri dinlemek, onlara güvenmek ve, ''Tamam seni tam
anlamamış olabilirim ama bana söylediğin en azından farklı bir
şey' diyebilmek. Susturulanlara, delilere fırsat tanımak gerek,
bundan böyle onlara şüpheyle ve alaycılıkla, yine aynı plağı
takmışlar gibi bakmayacağımızı söylemek gerek. İşte
kaybettiğimiz şey bu, yapılacak her şeyin tükendiğine
inanıyoruz ve dahice, karmaşık, sınırlarımızı aşan bir
sanatın hala var olabileceğini inkar ediyoruz. Sanatçılara kulak
vermek gerek, bugün her zamankinden daha çok gerekliler bize.
Siyasetçilerin tam tersi onlar. Flaubert'in saraya genç Prens
Napoléon'u görmeye gittiği ve onun da saraydan çıktığı o anı
anlattığı mektubu anımsıyor musun? Flaubert, 'Politika hakkında
nasıl konuştuklarını duydum, kulak kabarttım onlara ve muazzam
bir şey bu, insanlığın budalalığı öyle büyük ve sonsuz ki!'
demişti.'' (syf:222) bir de bizim ülkemizi düşününce
Documenta, Mars'taymış gibi görünüyor!...
Çevirmen:
Saliha Nilüfer
Özgün
Adı:
Kassel no invita a la lógica
Sayfa
Sayısı: 284
Basım
Yılı: 2017
Yayınevi:
Can
Almanya’nın merkezinde, Avrupa’nın göbeğindeydim ve her şeyin on yıllar önce ölmüş olduğu, buz kestiği ve toprağın altında kaldığı gerçeği başka hiçbir yerde buradaki kadar bariz görünür değildi, kıtamız esaslı, affedilmez büyük hatalarına razı geldiğinden beri böyleydi.
Kassel’de tuhaf şeyler oluyor: Şehir, bilinmeyen bir mantığın önünü açan bir mantıksızlığa davet ediyor bizi. “Sanat hayat gibi gelip geçerken” geride bir satır, bir ezgi, hafızamızda yer eden, kişiliğimizin parçasını oluşturan imgeler bırakıyor. Çivisi çıkmış bir dünyada, sanatın öldüğüne hükmeden uğursuz seslerin aksine, Enrique Vila-Matas hâlâ sanatla zincirleme reaksiyonlar yaratılabileceğine dair umudunu koruyor.
Kassel’de Mantık Aramak’ta Vila-Matas, avangardla ilişkisini ve Documenta etkinliğine katılımını alışılmadık bir kurmacaya dönüştürüyor. Sayfaların arasından ince bir mizahla seslenen, mantık kurmak üzere mantıksıza davet eden, Dalí’den Nietzsche’ye, o bildiğimiz işbirlikçiler korosu aslında.
ENRIQUE
VILA-MATAS,
1948’de Barcelona’da doğdu. Gazetecilik ve hukuk öğrenimi
gördükten sonra film eleştirmenliği yaptı, kısa filmler çekti.
İlk romanlarını 1970’lerin başında kaleme alsa da tanınmaya
başlaması 1985’te yayımladığı, romanla deneme türlerini
kaynaştırdığı Historia
Abreviada de la Literatura Portátil (Taşınabilir
Edebiyatın Kısaltılmış Tarihi) sayesinde oldu. Gerçekle kurmaca
arasındaki sınırı şeffaflaştırdığı, edebiyata ve
edebiyatçılara göndermelerle dolu eserleri otuzdan fazla dile
çevrildi. İspanyol Kraliyet Akademisi, Rómulo Gallegos, Médicis,
Herralde gibi ödüllerin de aralarında bulunduğu pek çok önemli
ödüle ve nişana layık görüldü.
OKuyunca bende de herkese hitap etmeyebileceği hissi uyandı ama sanatın herhangi bir dalını seven kişiler sanırım severek okurlar, ben hoşlandım, okumak isterim. Eline sağlık Gül'cüğüm.
YanıtlaSilSevgiler:)
Çok teşekkür ederim Müjde Hanım, sevgiler:)
SilBartelby ve Şürekası pek meşhur bizde...
YanıtlaSilN.Narda; okudunuz mu? Güzelse o kitaptan devam edeyim.
SilPek hitap etmedi. Yine de ekleyeyim listeye. Ruh halime göre belki okuyabilirim. Teşekkürler :)
YanıtlaSilBen teşekkür ederim. Sevgiler:)
Silçok beğendim kitabın konusunu. özellikle resim ve sanat edebiyat. yazarı duymadıydım aklımda olsun :)
YanıtlaSilYazar çok meşhurmuş ben de yeni öğrendim deneyin bence:)
Silsiz çok beğendiyseniz çok iyidir eminim, ben de bakayım, teşekkürler paylaşımınıza, sevgiler:)
YanıtlaSilBeni şaşırttı öyle söyleyeyim, beklediğimden çok sevdim:) sizde bir bakın. Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim Eren Hanım:)
SilÇok güzel bir kitap, değil mi? Bartelby ve Şürekası'nı okunalısınız.. Hatta Meville'in Katip Bartelby'sini okuduktan sonra okursanız çok daha fazla keyif alacaksınız. Alışıldık bir roman değil, tamamen dipnotlardan oluşuyor. Yazma isteğini yitirmiş yazarlar üzerine bir roman. Bartelby ve Şürekası İspanyol yazarları çok etkilemiş. Öyle ki bir çok yazar romanlarında bu esere gönderme yapıyor hatta, Antoni Casas Ros'un Enigma adlı romanında kitapçı dükkanı olarak karşımıza çıkıyor. Ben bu yazarın bir de Dublinesk adlı romanın çok sevdim, eğer Ullyses'i okduysanız, Dublin sokaklarını bu kez bir İspayolun bakış açısından okumak, yok yok, okumak değil, kesinlikle görmek... enteresan gelebilir.
YanıtlaSilEvet öyle muhteşem bir kitap:) Diğerlerini de sırasıyla okumayı düşünüyorum. Ayrıntılı önerileriniz için çok teşekkür ederim, çok faydalı oldu. Keyifli okumalar.
Sil