ENGİN GEÇTAN - Kuru Su
Engin
Geçtan uzmanlık alanı psikiyatri olan ve mesleki-kurgusal olarak çok sayıda
kitabı bulunan bir yazar... ben biraz geç rastladım sadece.. 2012’de son
romanı ‘’Mesela Saat Onda’’ kitabını
görünce okumak istedim ama diğer kitaplarına da bakınca ‘’Kuru Su’’dan başlamaya karar verdim..
Sanırım beni etkileyen hem kitabın isminin bir oksimoron (birbiriyle çelişen ya
da zıt iki kavramın bir arada kullanılması) olması hem de karlı tipili bir kış gününü anlatmasıydı...
Öncelikle belirteyim yanılmamışım
hem kitabı hemde yazarı çok beğendim...Roman değişik bir anlatım tarzıyla ama
çok akıcı bir dille birçok konuyu içeren bir şekilde kurgulanmış...İnsanların
varoluş problemleri/amaçları da var, iklim sorunları da...ülkelerin
siyasi/sosyal açmazları da var dünyanın geldiği/getirildiği nokta da...kuantum mekaniğini, paralel evrenleri hatırlatan olaylarda var, yaşadıklarımız gerçek mi yoksa bir yanılsama halinde miyiz? soruları da.... ama tüm
bu konu bolluğu hiçbir şekilde sizi sıkmıyor, yormuyor neden bu kadar çok
alakasız şeyden bahsediyor diye düşünmüyorsunuz.. çok güzel bir hikaye
çerçevesinde merak ederek (neredeyse bir macera romanı merakıyla) sonuna kadar
geliyorsunuz...romandaki kişiler ilk bakışta çok farklı karakter ve
statülerde ayrıca birbirlerinden alakasız kişiler ama sürekli yolları
da kesişiyor.. hepsinin kendisiyle ve/veya sistemle meseleleri var...onlarla
birlikte bir çözüm var mı acaba diye okumaya devam ediyorsunuz...
Diğer yandan İstanbul da çok çarpıcı bir
biçimde anlatılıyordu....Romandan bir alıntı yapacak olursam şöyle;
‘’Hiçbir yere ait değilmiş gibi duran
bu şehri benzersiz kılan, her yerin sınırında olmasıydı belki de. Batı’nın,
Ortadoğu’nun, Doğu’nun. Küreselleşmiş bir gezegenin en melez alanı, pek az kişi
farkında olsa da dünyanın sıfır noktası. Hüznün, keyfin, entrikanın,
hayâsızlığın, tutkunun amalgamı. Geldiğinden beri kendini buraya ait hissetmeye
çalıştıkça dışarıya savrulmuştu, şehir istediğini çekip alıyor istemediğini
dışına fırlatıyordu.’’
Son olarak belirtmeliyim ki benim
ve bundan böyle bu kitabın talihsizliği, dünyanın geleceği irdelenirken
Mayaların 2012 kehanetinden de bahsedilmesiydi.. Keşke kitabı çıktığı yıl
okusaymışım diye düşündüm her konu geçtiğinde.. gerçi hem çok az bir bölümde
belirtilmişti hemde daha çok ima eder şekildeydi o yüzden bana çok rahatsız
edici gelmedi... bu kehanet kısmını bir yana bırakırsak çok keyifle okuduğum
bir roman oldu... ben yazarın son kitabından devam edeceğim size de hem bu
romanı hemde yazarı öneririm....
"Fırtına durmuş, kar yağışı sürüyor, tanecikler giderek incelerek. Şehrin her zamanki uyanış sesi bu sabah suskun. Klakson sesleri, binbir sesin harmanı uğultular, vapur düdükleri yerini beyaz örtülü sessizliğe bırakmış. Hayata dönmek için herkes bir başkasını bekler halde. Martılar, güvercinler, serçeler birkaç kırıntı peşinde. Donan evsizlerin ve yanlış zamanda yanlış yerde tipiye yakalanıp kalmış talihsizlerin bedenlerini henüz keşfedememiş aç sokak köpeklerinin havlamaları duyuluyor ıssız sokakların kiminde. Deniz trafiğine kapatılan Boğaz, tarihinin ender kimsesizliklerinden birini yaşıyor. Su gri yeşil mavi karışımı alışılmadık bir renkte, gece bir motor dolusu insanı yutmuş olmanın yasıyla. Böyle olmasını o da istemezdi, ama fırtına onu çılgına çevirmişti, küçük bir yolcu motorunu görecek halde değildi."
Yorumlar
Yorum Gönder