STEFAN ZWEIG - MARIE ANTOINETTE Vasat Bir Karakterin Portresi

Bu kitabı ilk gördüğümde böyle kötü bir karakteri neden okumak isteyeyim ki diye düşünmüştüm, sonra aradan çokça zaman ve bir sürü Zweig biyografisi geçti ve ben birden aydınlandım... Zweig aslında anlattığı karakterlerle beraber ilgili dönemi de çok detaylı olarak ortaya koyuyordu... Erasmus'da, Mary Stuart'da, Macellan'da ve diğerlerinde keyifle, bilgilenerek okumuştum... dolayısıyla Fransız İhtilali cazip geldi ve buradayız...

Ve fakat diğer kitaplarının aksine Zweig burada yalnızca Marie Antoinette'e odaklanıyor, ihtilal fon olarak var, sadece Kraliçeye temas ettiği noktalarda ortaya çıkıyor ve detaya girmeden anlatıyor... diğer biyografilerde rastladığım ''şundan şundan oldu, böyle böyle sonuçlar doğurdu'' incelemeleri pek yoktu, Danton, Robespierre, Marat, Saint Just gibi ihtilalin önderlerinin isimlerini koca kitapta bir veya iki kere geçirdi, sadece Hébert Kraliçe hakkında gazetesinde sürekli küfürlü yazılar yazdığı için biraz daha fazla yer alıyordu... gerçi Fransız İhtilalini de ayrıntılı anlatsaydı ikinci bir cilde ihtiyaç olurdu herhalde... bu biyografiyi okuma nedenim boşa çıksa da kitabı mükemmel buldum ve elimden bırakamadım, sonunu bildiğiniz bir öyküyü bu şekilde okutabilmek çok büyük bir başarı...

Gelelim kitaba; ''Marie Antoniette ne kraliyetçilerin övdüğü gibi büyük azizeydi ne de Devrim'in ileri sürdüğü gibi bir grue, yani bir fahişeydi; aksine vasat bir karakterdi, aslında sıradan bir kadındı, öyle pek zeki olmayan, pek de çılgın sayılmayan, ne ateş ne buz olan, iyiye yönelik olağanüstü bir güç de, kötüye yönelik en ufak bir azim de taşımayan, dünün, bugünün ve yarının ortalama kadını, iblisçe eğilimlerden uzak, kahramanlık iddiası taşımayan ve bu yüzden de ilk bakışta bir trajediye konu olamayacak bir kadın. Ama tarih denilen Demiourgos ortaya tüyler ürpertici bir dram çıkarmak için başrolü oynayacak bir kahraman kimliğine hiç de gerek duymaz. (...............)

Evet, tarih bu vasat insanın başına dramını öyle bir hünerle, tek tek olaylar açısından öyle bir buluş zenginliğiyle, tarihî açıdan o kadar devasa boyutlarda örmüş, başlangıçta pek verimli olmayan bu başkişinin çevresini saran esasları öyle bir bilinçle karşı karşıya getirmiştir ki! Bu kadını önce şeytani bir hilekârlıkla şımartır. Ona daha çocukken bir imparator sarayını hediye eder, yeniyetmeyken başına bir taç oturtur, genç bir kadınken albeni ve zenginlik adına verebileceği ne varsa müsrifçe bir cömertlikle önüne serer, üstüne üstlük de kendisine bu ihsanların bedelini ve değerini sormayacak kadar hafif bir gönül bahşeder. Onun hiçbir şeyin önünü ardını düşünmeyen ruhunu yıllarca şımartır, ta ki bu ruh da dünyayı görmez oluncaya ve tasasızlığı gittikçe artıncaya kadar. Ama kader, bu kadını ne kadar çabuk ve kolayca mutluluğun en yüksek tepelerine çıkardıysa sonra yine o kadar ustaca bir gaddarlıkla ve bir o kadar ağır bir tempoyla düşürecektir de. Bu dram, en aşırı tezatları melodramvari bir çarpıcılık içinde karşı karşıya getirir; kraliçeyi yüz odalı bir imparator sarayından sefil bir hapishane hücresine iter, krallık tahtından giyotine, camlı ve altınlı saltanat arabasından kadavracı kağnısına, lüksten yokluğa, dünyanın gözbebeği olmaktan kitlelerin nefretine, zafer sarhoşluğundan iftira kurbanı olmaya sürükler ve bu düşüş gittikçe daha da aşağılara indirir onu, merhametsizce ve düşülebilecek en son noktaya varıncaya kadar. Bu küçük, bu vasat insan, bu anlayışı kıt gönül ise şımarıklığının orta yerinde baskına uğramış bir halde, üzerindeki yabancı kuvvetin kendisi için ne planladığını kavrayamaz; sert bir yumruğun kendisini yoğurduğunu, kızgın bir pençenin çile içindeki etine battığını hisseder yalnızca; dünyadan bihaber bu kadın, hiçbir acıya katlanmaya niyetli ve alışık olmayan haliyle direnir, kendini savunur, inler, kaçar, kurtulmaya çalışır. (..................) Dışa yönelik iktidarının son bulduğu sırada, içinde bu sınavı geçirmemiş olsa elde edemeyeceği yeni ve büyük bir şeyin başladığını hisseder. “İnsan, kim olduğunu ancak felakete uğradığında gerçekten anlıyor.” Birdenbire bu yarı gururlu, yarı sarsıcı sözler dökülür şaşkın ağzından, içine doğar. (Giriş syf: 12-17)''

Kurgu romanlara taş çıkartacak kadar olaylı, çok sürükleyici, psikolojik karakter tahlilleriyle bezeli, çok güzel bir kitaptı çok sevdim, kaçırmayın mutlaka okuyun...

Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Tevfik Turan
Özgün Adı: Marie Antoinette. Bildnis eines mittleren Charakters
Sayfa Sayısı: 595
Basım Yılı: 2018 (7. Baskı) 2006 (1. Baskı)
Yayınevi: Can

Fransa Kralı XVI. Louis'nin karısı Marie Antoinette, uçarılığı, savurganlığı ve reform düşmanlığıyla halkın gözünde yoz soylu tipinin simgesi olmuş, Fransız Devrimi'nden sonra yaşamının geri kalan bölümünü Paris hapishanelerinde geçirmiş, 1793'te Devrim Mahkemesi'nce yargılanarak giyotinle idam edilmişti. 

Tarihsel karakterler üzerine benzersiz biyografileriyle tanınan Stefan Zweig, Marie Antoinette: Vasat Bir Karakterin Portresi'nde, nesnellikten çok sezgiye dayanan bir yaşamöyküsü sunuyor okurlara. Psikolojiye ve Freud'un öğretisine duyduğu ilgi sonucunda derin karakter incelemelerinde ustalaşan Zweig, Marie Antoinette'in efsanevi kişiliğine bir psikologun sezgi gücüyle yaklaşıyor. Fransa'nın son kraliçesinin kısacık yaşamı üstündeki esrar perdesini kaldırarak "zoraki bir kahramanlık trajedisi" anlatıyor. Türkçe'de ilk kez yayınlanan Marie Antoinette'i Tevfik Turan'ın çevirisiyle sunuyoruz.

Yorumlar

  1. Bu sene zweig okumayayım diyordum ama sanırm okuyacagim bu yazıdan sonra

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zweig her daim okunur:) Bu kitap okuduğum 17. eseri, 2 tanede bekleyenler içinde var. İyi ki de bu kadar verimli bir yazarmış diye düşünüyorum. Teşekkürler:)

      Sil
  2. Önce elinizdekilerden başlamakta fayda var bir gün buna da sıra gelir. Sevgiler:)

    YanıtlaSil
  3. İçeriklerinizi ilgiyle okuyorum teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Zweig... :)
    Bende de aynı serinin Karmaşık Duyguları var şimdi. Saramago'nun kitabını bitirince başlayacağım. :)

    YanıtlaSil
  5. sırf sizin yazılarınızdan ötürü bir Zweig biyografisi okuyacağım da bakalım ne zaman...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de okuyun Eylem Hanım, siz tarih seviyorsunuz Erasmus olabilir mesela veya yazarın biyografisi Dünün Dünyası olabilir. Keyifli okumalar sevgiler.

      Sil
  6. hımm üç dört zweig okudum okurum bunu da :) babil kitaplığı serisi kapakları gibi buuu :) sen demiştin der pass, keyifle izledim. ayrıca, üç dizi var, üçü de çok iyi bencesi :) the stranger, öyle heycanlı ki :) visavis, kadınlar hapishanesinde geçiyor, valla müthişli :) bi de mom, komedi dizisi, anne kız çok komiiik :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. The Stranger'i izledim gizemli ve heyecanlı bir dizi. Visavis'i bilmiyorum, Mom'dan da bir kaç bölüm izledim ama komedi benim pek tarzım değil. Sevgiler:)

      Sil
  7. yazarı seviyorum dediğiniz gibi psikolojik tahliller çok ilgimi çekiyor, o zaman bakayım ben de:) teşekkür ederim yorumunuza, sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keyifli okumalar Eren Hanım, umarım seversiniz:) Sevgiler.

      Sil
  8. heey şimdi iki tane suç dizisi yazdım, valla nefes kesici ikisi de, bi bak isterseeen :) visavis ile birlikte en sevdiklerime girdiler :)

    YanıtlaSil
  9. Stefan Zweig en sevdiğim yazarlardandır okumaya bayılıyorum .Bu kitabını duymamıştım ama en kısa zamanda okumak istiyorum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANDRÉ MAUROIS - İKLİMLER

SEZGİN KAYMAZ - Kün

LOU ANDREAS-SALOMÉ - RUTH