HERMANN HESSE - Narziss ve Goldmund

Hermann Hesse'nin bu kitabını karantina günlerinin hemen öncesinde almıştım, açıkçası kitapçıda incelerken iyi çıkacağına tam emin olamamıştım ama Hesse'ye güvendim ve MÜKEMMEL bir romanmış, çok mutluyum, alırken boşu boşuna tereddüt etmişim...

Konu bir manastırda başlıyor, eğitim görenlerin içinde zekası, düşünsel yeteneği ile öne çıkan bir genç var Narziss; bir çok konuda yetenekli, bilgili ve başarılı, daha rahip olmamasına rağmen yardımcı öğretmen olarak çalışıyor... hem manastırın yöneticileri hem de öğrenciler ona saygı duyuyor... ayrıca Narziss'in insanların isteklerini, kabiliyetlerini daha kendileri bile farkında değilken sezme gibi bir yeteneği de var, Narziss manastırda kalıp, ileride piskopos olmayı hedefliyor... günlerden bir gün manastıra yeni bir öğrenci geliyor, çok genç, yakışıklı, parıltılı bir görüntüsü var Goldmund; o da iyi bir eğitim almak ve ve kendini Tanrı'ya adamak istiyor... Goldmund, Narziss'ten çok etkileniyor, onun gözüne girmek için derslerinde başarılı oluyor, Latince ve Yunancayı çok iyi öğreniyor ve kendini Narziss'e eş duruma getirebileceğini düşünüyor... geçen zaman içinde iyi arkadaş da olan bu ikiliden Narziss, Goldmund'un aslında kendisine hiç benzemediğini, kendinde akıl baskın iken Goldmund'da duygusal yön, sanatkarlık ve gerçek dünyanın nimetlerini tecrübe etme duygusunun yoğun olduğunu hissediyor ve bunu arkadaşına anlatıyor... Goldmund bunu önce kabul etmek istemese de bir zaman sonra kendisi de keşfediyor ve manastırdan kaçarak göçebe bir hayata başlıyor ve hikaye bir dahaki karşılaşmalarına kadar devam ediyor...

Çok sürükleyici bir romandı elimden bırakamadan okudum, Goldmund'un o sağlıklı, şen, sanatkar, anı yaşayan, özgürlüğüne düşkün halini çok sevdim... sadece yazar; kadınlar hakkında güzel şeyler söylese de, kadınları eğlence, zevk ve hoş duygulara yarayan varlıklar olarak tanımlıyor, kadınların zekaya, akla, bilime dair bir şey yapamayacağını bir iki yerde belirtiyordu, bundan hiç hoşlanmadım ama kitap çok güzeldi o yüzden bu konuya çok takılmayacağım (bu sefer görmezden geliyorum:))... bu güzel eseri kaçırmayın mutlaka okuyun derim...

Not: Sadece bu karışık görüntülü kitap kapağını (kuru fasulyeler içinde Hesse!!!) sevmedim, YKY son zamanlarda buna benzer kapaklar yapıyor, ama ben eski klasik kapakları tercih ederim... 

Yazar: Hermann Hesse

Çevirmen: Kâmuran Şipal

Özgün Adı: Narziss ve Goldmund

Sayfa Sayısı: 318

Basım Yılı: 2019 (16. Baskı) 1990 (İlk Basım, Afa Yay.)

Yayınevi: YKY

Hermann Hesse’nin 1930 yılında yazdığı NARZISS VE GOLDMUND Ortaçağ’da yaşayan iki zıt karakterin sıradışı dostluğu ekseninde yaşam, ölüm, sanat, us, aşk, tutku ve cinselliğin izini sürüyor.

Bir yanda bilge Narziss, öte yanda sanatçı Goldmund; ikisi de “kendini gerçekleştirme” yolunda mükemmele ulaşmaya çabalasa da mükemmele ancak karşıt yönlerden yaklaşmayı başarabiliyorlar.

Hesse’ye göre; karşıtlıklar, kopuşu değil birbirini bütünleme yetisini pusula edindiğinde evrensel insan fikrine yaklaşılabilir.

Bu kitapta, çocukluktan beri içimde taşıdığım Almanya’yı ve Almanlık ruhunu bir kez olsun dile getirmek ve onlara duyduğum sevgiyi itiraf etmek istedim – bugün, “Alman” olan her şeyden nefret ediyorum çünkü. Hermann Hesse, 1933

Yüzyılımızın yol gösterici karakterlerinden biri. Ralph Freedman

Kitaplarını büyük bir şaşkınlıkla ve daima merakla okudum. Bu Hermann Hesse sadece Amerikalılara ait bir romantik düşünce değil, aksine kesinlikle akıllı, doğrulanabilir, büyük bir yazardır. Peter Handke

Onunla kendimi evimde hissediyorum. Militarizme, milliyetçiliğe ve bütün insanca olmaktan uzak, canice hezeyanlara karşı duruşu ve kendi yolunu seçme fikri; benim de çok erken yaşlarda gözdem oldu. Udo Lindenberg

Hermann Hesse 1877’de Almanya’nın Calw kasabasında doğdu. Eğitim sistemindeki kısıtlamalara ve misyoner babasının dinsel baskılarına direnerek Maulbronn İlahiyat Okulu’ndan ayrıldı. Bir süre kitapçılık yaptıktan sonra 1904’te serbest yazarlığa başladı. Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalan İsviçre’ye yerleşerek Alman militarizmi ve milliyetçiliğini yeren yazılar yazdı. Savaş tutsakları ve gözaltına alınanlar için bir dergi çıkardı. 1923’te İsviçre uyruğuna geçti.
Savaş ortamının ve kişisel sorunlarının etkisiyle ağır bir bunalım geçiren Hesse, Jung’un öğrencisi Lang’dan psikanaliz tedavisi gördü. Lang ile dostluğu Hesse’nin ruhbilime ve Jung’a duyduğu ilgiyi körükleyerek iç dünyasını zenginleştirdi. 1911’de Hindistan’a yaptığı yolculuk Doğu kültüründen etkilenmesine yol açtı. Yapıtlarında, kişinin uygarlığın yerleşik kalıplarından kurtularak özbenliğini bulmaya çalışmasını işledi, insanları kendi yaşamlarını kurtarmaya çağırdı ve Doğu gizemciliğini yüceltti.
Hesse, Doğu kültürüne yakınlığıyla, özellikle 1960’larda Amerika’da canlanan Budizm ve Zen Budizmi akımları sırasında en çok okunan yazarlar arasına girdi. Romanları, öyküleri, denemeleri, şiirleri, politik makaleleri ve kültür alanındaki eleştirel yazılarıyla tüm dünyada 100 milyonu aşkın okura ulaşan, 1946’da Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Hesse, 1962’de İsviçre’nin Montagnola kasabasında öldü.

Yorumlar

  1. en sevdiğim yazarın hepsi en güzel romanlarından biri ve gerçekten de müthiiiş :)

    YanıtlaSil
  2. Bir süreliğine roman okumama kararı almıştım kafamı toparlamak açısından ama galiba durum değişecek. Olsun varsın, kafamın toparlanmasını ertelerim ben de. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevdiğimiz kitapları okurken bir süreliğine kendi düşüncelerimizi unutuyoruz , bana bir anlamda dinlenme gibi geliyor:) Keyifli okumalar Halil Bey.

      Sil
  3. son yazdığım ingiliz dizisi ilgini çekebileer :)

    YanıtlaSil
  4. Yaa ben de sevdiğim yazarların kitaplarını okurken kadınlar hakkındaki bu tarz düşüncelerine denk geldikçe acayip sinir oluyorum. Bir yandan bırak ya okuma diyorum, diğer yandan tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış diyorum, sonuç olarak yazar hayatta değilse daha az kızıyorum, günümüz yazarlarındansa bir daha kitabını almıyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok eski yazarlarda onların devri o şekildeymiş diye düşünüp çok sinirlenmiyorum ama günümüz yazarlarında kötü oluyor hakikaten. Teşekkürler, sevgiler:)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

STEFAN ZWEIG - İNSANLIĞIN YILDIZININ PARLADIĞI ANLAR

ANDRÉ MAUROIS - İKLİMLER

LOU ANDREAS-SALOMÉ - RUTH