MICHÈLE ROBERTS - Walworth Güzeli

Yazarı tanımıyordum ama yayınevinde bu kitabı görünce arka kapak cazip geldi ve aldım ve iyi ki de öyle yapmışım hem romanı hem de yazarı çok beğendim...

Konu; 1851 ve 2011 yılları arasında geçişlerle anlatılıyor, geçmişte Joseph'in günümüzde ise Madeleine'in hayatını okuyoruz, tarihler arasında bir asrı aşkın bir zaman farkı olmasına karşın mekanlar ufak tefek değişikliklere rağmen aynı... Joseph'in hayatlarını araştırdığı fahişelerin kaldığı Güney Londra'daki müstakil ev, 2011 yılında hala duruyor sadece her kata ayrı girişler yapılarak küçük daireler olarak bölünmüş durumda... Madeleine bu evin bahçe katını (yüksek bodrum olarak geçiyor) satın alıp yerleşiyor (*), geçmişte Joseph'de o eve sık sık gittiği için zamanlar karışıyor (sanki paralel evrenler kesişiyor) gibi oluyor, Madeleine evde bir takım sesler duyuyor, Joseph tanımadığı bir kadını dolaşırken görüyor, belli belirsiz bu gerçeküstü öğeler romanın içine hafif hafif sızıyor... olayın özünde ise; yoksul kesimlerin (özellikle kadınların) zor hayatı, evlenmeden hamile kalan kadınların dramı gibi asırlardan beri pek de fazla değişmeyen öykü anlatılıyor...

Yazarın anlatımı değişik ve çok iyiydi çok beğendim, dilimizde yayımlanmış başka kitapları da varmış onlara da bakacağım kaçırmayın okuyun derim...

(*) Bu arka kapak yazılarını kim yazıyor cidden çok merak ediyorum, kitabı hiç okumadan yazıyorlar galiba!!?? Madeleine işinden ayrılmadan önce merkeze yakın kendine ait bir stüdyo dairede yaşıyor, işten ayrılınca merkeze yakın olmasına gerek kalmıyor, ayrıca bitki yetiştirmeyi seviyor ve bitkilerden evde dolaşacak yer kalmayınca bu evi satıp daha uzak olan Güney Londra'da iki odası ve bir bahçesi olan bir bahçe katı satın alıyor... yani arka kapakta yazdığı gibi kiralarla ilgili bir durum yok, açıkçası T. İş Bankası Yayınlarına hiç yakıştıramadım bunu da not etmiş olayım...

Yazar: Michèle Roberts

ÇevirmenFadime Kâhya

Özgün Adı: The Walworth Beauty

Sayfa Sayısı: 408

Basım Yılı: 2022

Yayınevi: T. İş Bankası

2011: Şehre ve şehir hayatına tutkun Madeleine, üniversitedeki işine son verildiğinde kiraların daha uygun olduğu bir mahalleye taşınmak zorunda kalır. Walworth’un sessiz bir köşesindeki bu yeni evinde onu, yeni arkadaş ve komşuların yanı sıra geçmişin hayaletleri beklemektedir.

1851: Dört çocuklu bir aile babası olan Joseph Benson, zamanın yoksulları üzerine araştırmalar yapan Henry Mayhew tarafından işe alınır. Joseph’in hedefi “sokağa düşen” kadınlarla görüşmek ve yaşam koşullarını kayda geçirmektir. Soruşturmaları sonucu yolu Walworth’ta pansiyon işleten gizemli bir kadınla, Bayan Dulcimer’le kesişir.

Birbirine paralel akan bu iki hikâye ilerledikçe Londra’nın dünü ve bugünü iç içe geçecek, farklı zaman dilimlerinde yaşayan karakterler birbirlerinin kaderinde söz sahibi olacaktır. Booker Ödülü adayı ve WH Smith Edebiyat Ödülü sahibi Michèle Roberts, Walworth Güzeli ile bir şehrin ve içinde var olma savaşı veren kadınların zamansız öyküsünü taşıyor sayfalara.

“Roberts insan kalbini keşfe çıkıyor ve güzelliği, şiirsel üslubuyla beklenmedik yerlerde buluyor.”-The Guardian

Michèle Roberts'ın kendi ağzından özgeçmişi:

1949 yılında, ikiz kardeşim Marguerite'den yirmi dakika sonra, Fransız bir anne ve İngiliz bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldim. Londra'nın kuzeybatısında bir banliyö olan Edgware'de büyüdüm. Kız kardeşlerim ve ben iki yerel manastır okuluna gittik. Yaz tatillerini Normandiya'da, Pays de Caux'daki Etretat yakınlarında Fransız büyükanne ve büyükbabamızın evinde geçirdik.

Oxford, Somerville'de İngiliz Dili ve Edebiyatı alanında lisans eğitimi aldım. O günlerde burası bir kadın kolejiydi: Oxford kolejlerinin çoğu kadınları kabul etmiyordu. Ardından, iki yılımı kütüphaneci olmak için çalışarak geçirdim. Yazmak istediğimi biliyordum ama geçimimi sağlayabilmenin de ne kadar önemli olduğunu biliyordum. Bir yılımı Güneydoğu Asya'da British Council için çalışarak geçirdim. Vietnam Savaşı bölgeyi harap ediyordu. İşimi bıraktım ve onun yerine seyahate çıktım.

Bundan sonra kütüphaneci olarak çalışma fikrinden vazgeçtim ve hayatımı çeşitli yarı zamanlı işlerden kazanmaya başladım. Genellikle geceleri yazıyordum. Bir yazarlar grubuna katıldım, kısa öyküler yazdım ve 1978'de çıkan ilk romanım A Piece of the Night üzerinde çalıştım. Finansal olarak bağımsız olmak benim için her zaman önemli oldu ve hastane temizlikçisi, geçici sekreter, memur, öğretmen, gazeteci, eleştirmen ve yorumcu olarak çalıştım.

Bir yazar olarak hayat ilk başlarda çok zordu. Yine de seçilmiş bir yoksulluğa katlanmak, zorlanmış bir yoksulluğa katlanmaktan daha kolay. Daughters of the House 1992'de Booker Ödülü için kısa listeye kaldığında ve 1993'te W.H.Smith Edebiyat Ödülü'nü kazandığında, daha fazla para kazanmaya başladım ve sonunda yarı zamanlı işlerden vazgeçebildim.

İtalya ve Kuzey Amerika da dahil olmak üzere pek çok farklı yerde yaşadım ama kırk dört yaşında ilk evimi satın aldım: Fransa'da küçük bir ev. Şu anda hem Fransa'da hem de İngiltere'de yaşıyorum, ikisi arasında gidip geliyorum ve aynı zamanda şu anda Yaratıcı Yazarlık Emeritus Profesörü olduğum East Anglia Üniversitesi'nde de zaman geçiriyorum.

Yakın zamanda bir cumhuriyetçi olduğum için O.B.E. nişanını geri çevirdim ancak Fransız hükümeti tarafından Chevalier de l'Ordre des Arts et des Lettres nişanı ile onurlandırıldım. Royal Society of Literature üyesiyim ve PEN ve The Society of Authors üyesiyim. Yazarlığın yanı sıra, edebiyat ödüllerinde jüri üyeliği yaptım, Night Waves gibi radyo sanat programlarını sundum, British Council'ın Edebiyat Danışma Komitesi'ne başkanlık ettim ve British Council tarafından düzenlenen turlarda diğer yazarlarla birlikte yurtdışına seyahat ettim.

İki kez evlendim, iki üvey oğlum var, yeğenlerime çok yakınım ve arkadaşlarımla mümkün olduğunca çok vakit geçiriyorum. Arkadaşlar çok önemli, büyük bir keyif kaynağı. Bir yazar olarak yalnızlığa çok ihtiyacım var ama akşamları dışarı çıkıp iyi vakit geçirmeyi seviyorum.

Yorumlar

  1. ooooo bunu okuyayım, sevdim şimdiden :)

    YanıtlaSil
  2. akıcı bir kitaba benziyor, teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında konu kasvetliydi biraz ama yazar çok başarılı hem ilgiyi çok iyi koruyor hem de peşinden sürüklüyordu, çok sevdim. Sevgiler:)

      Sil
  3. aa çok güzelmiş , Keanu Reeves'in the lake house filmini izlemiş miydiniz? onu hatırladım... çok tatlı bir filmdi, elinize sağlık Gül Hanım, bu da güzel bir kitaba benziyor, bakayım, sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lake House'ı izlemiştim güzel filmdi:) Bu kitapta zaman mekan karışması çok belli belirsizdi, azdı, karakterlerde ne olduğunu pek anlayamıyorlar zaten. Mesela Madeleine bir bebek ağlaması duyuyor ses üst kattan geliyor biri şu bebeği sustursa diye düşünüyor. Epeyce zaman geçtikten sonra yan komşusu onun üst katının boş olduğunu söylüyor çok şaşırıyor ve anlamlandıramıyor. Kitapta ana konu yoksul kadınların durumuydu bu zaman mekan karışmasını bir sos kıvamında ilginçlik olsun diye eklemiş gibi ama kitap çok iyiydi. Umarım ilginizi çeker Eren Hanım, sevgiler :)

      Sil
  4. Arka kapak yazılarına bakmayı çok zaman öcne bıraktım. Ne umdum ne buldum durumuna düşürüyorlar insanı. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaman zaman yanıltıcı arka kapak yazılarıyla bende karşılaşıyorum ama hala arka kapağa bakarak kitap alırım eğer kitapçıdaysam içini de karıştırıp birkaç satır okur ve karar veririm. Bu kitabın yazısında ana hikaye açısından sorun yoktu da detayda farklılık yaratmışlar, kiralar yüksekti demek daha mı kolay geldi acaba? neyse ki roman çok iyiydi:) teşekkürler, sevgiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANDRÉ MAUROIS - İKLİMLER

SEZGİN KAYMAZ - Kün

LOU ANDREAS-SALOMÉ - RUTH