HANS FALLADA - Herkes Tek Başına Ölür
Bugüne kadar okuduğum ikinci
dünya savaşını dolayısıyla Nazileri konu eden tüm romanlar, olayları Yahudilerin başına gelenler üzerinden anlatmakta
ve onların çektiği zulmü ortaya koyar
nitelikteydi... bu kitap öyle değil... yazarın kendisi de 1935 yılında Nazilerin ‘’tehlikeli yazarlar’’ listesine aldığı bir kişi... ve bu kitapta
sıradan Almanların gözünden, onların hayatı üzerinden 1940 yılından itibaren Nazi diktatörlüğünü anlatıyor... buradaki
kişiler fabrika işçileri, alt kademedeki memurlar, küçük dükkan sahipleri gibi
sıradan insanlar... bunların yanı sıra asalaklar, dolandırıcılar, ispiyoncular da
var, bu sıradan kişilerin hayatını daha da zorlaştıran... tabi herkesin
karşısında da ‘’Gestapo’’ var... sonuçta karmaşa içinde bir toplum portresi çiziyor yazar... nasıl
oldu da başımıza bunlar geldi diye düşünmüyor bile çoğu... sadece korkuyorlar... Nazilerden, devletten, birbirlerinden yani herkesten... tüm kitaptan dalga
dalga KORKU yayılıyor...
Bu arada oğullarının savaşta ölmesi dolayısıyla olayın vahametinin ayırdına varan fabrika
çalışanı yaşlı karı koca ise mücadele etmeye ve insanları uyandırmaya çalışıyor... seçtikleri yol için öyle ahım şahım bir şey beklemeyin ama kesinlikle
yapabilecekleri en kolay, en mantıklı şeyi seçiyorlar ve ben fikri çok
beğendim... işin süprizinin kaçmaması için yöntemi ve sonucunu yazmayacağım ama
bir çaba bile gösterilmesi önemli o zamanda o toplumda... ve mücadele etmeye
başladıktan sonra korkuları da bir nebze azalıyor ve özgürleştiklerini
hissediyorlar...
‘’Gestapo’’yu anlatımı da bana
farklı geldi.. daha önce okuduğum romanlarda veya filmlerde çok zalim, çok
sert ve disiplinli, planlı kararlar alan, astığı astık, kestiği kestik bir örgüt resmi çiziliyordu... zalimlik
burada da anlatılmış onda bir değişiklik yok ama bunun yanı sıra pek zeki
olmayan insanların yönettiği, ne yaptığı pek belli olmayan, olur olmaz fikir
değiştiren dengesiz bir yapı şeklinde anlatılıyor, insanların korkusundan yararlanıp
işlerini yıllarca yürütmüşler gibi... mahkemelerdeki yargıçlar, avukatlarda öyle, iktidarın gücüyle kendi kötülüklerini
birleştirmiş, Nazilerin istediği yönde kararlar veriyorlar...
Güzel bir anlatımı sürükleyici
bir kurgusu var romanın... sadece kitabın ‘’biz yapmadık Naziler yaptı’’ söylemini az da
olsa haklı çıkarmaya çalışan bir yanı
var gibi geldi bana ve bu durumu yazarın
objektifliğini zedeliyor şeklinde
yorumluyorum...
Son olarak kitaptan birkaç cümle
yazayım;
..........‘’hepsi korkuyor!’’ diye her şeyi aşağılarmış gibi konuştu.
‘’fakat korkacak ne var? Biz yaşamlarını kolaylaştırdık, yeter ki
söylediklerimizi yerine getirsinler’’ ‘’fakat insanlar düşünmeden
edemiyor. Sanıyorlar ki düşünmekle bir
yere varacaklar!’’
'’söylenenlere uysunlar. Düşünmek
Führer’in görevi!’’
..........ülke insanlarını yarısı öteki yarısını içeri atıyor, yok
ediyor. Bunun pek uzun süreceğini sanmıyorum..’’Durum ne kadar kötüleşirse o
kadar iyidir. O zaman her şey daha çabuk sona erer!’’
.........bu salonda daha çok ilgi çeken, otuz kırk sanıklı davalar
görülürdü. Çoğu kez yargıç karşısına çıkarılanlar, birbirlerini ilk kez
görmelerine rağmen dava sırasında aynı gruba dahil oldukları ve hep birlikte
ortak bir suç işlediklerini öğrenip şaşırırlardı. Sonunda da devlete karşı
komploculuktan hüküm giyerlerdi.
İlginç değil mi?? okumanızı öneririm....
Çevirmen: Ahmet Arpad
Sayfa Sayısı: 608
Basım Yılı: 2011
Yayınevi: Everest
Sayfa Sayısı: 608
Basım Yılı: 2011
Yayınevi: Everest
Dünya klasiklerinin unutulmuş eserlerinden biri
olan Herkes Tek Başına Ölür, ilk baskısından yaklaşık altmış yıl sonra tekrar
okurlara kavuşarak hak ettiği ilgiyi görmeye başladı. Amerika, İngiltere,
Fransa, Almanya ve İsrail'de yüzbinler satan, yirmiden fazla dile çevrilen ve
çevrilmeye devam eden roman, şimdi Everest Yayınları'nın dünya klasikleri
dizisi kapsamında ilk defa Türkçede.
1940'ların Berlin'inde, Quangel çifti sıradan
sayılabilecek bir yaşam sürmektedir. Otto Quangel, fabrikadaki işine gidip
gelmekte, Anna Quangel, Nazi Partisi'nin kadın kolundaki çalışmalarına devam
etmektedir. Bir gün, cephedeki oğullarının ölüm haberini almalarıyla
beyinlerinde bir kıvılcım çakar. Yalnızca iki kişi de olsalar, bu acımasız
faşizme meydan okumaları gerektiğini fark ederler. Böylece Gestapo memurlarını,
Hitler yanlısı komşularını, aile dostlarını ve daha nice Berlinliyi kapsayan
bir kovalamacanın ortasında bulurlar kendilerini.
20. yüzyıl Alman edebiyatının en heyecan verici
isimlerinden biri olan Hans Fallada'nın gerçek bir hikâyeden esinlenerek
yazdığı ve ölümünden kısa bir süre önce tamamladığı Herkes Tek Başına Ölür, her
kitaplıkta mutlaka bulunması gereken bir cilt.
"Herkes Tek Başına Ölür, sokaktaki insanı
anlatıyor. Zorbalığa dayanan düzenler tarafından ezilen herkesin, ahlaki bir
zorunluluk olarak,özgürlüğü ve insan haklarını korumak için elinden gelen her
şeyi yapması gerektiğini savunuyor. Öte yandan, verilen ütopik mutlakiyet
sözleriyle büyülenen kitlelerin, terörün egemenliğini nasıl kabullenip
desteklediklerini ve böylece insani duygularını nasıl kaybettiklerini
gösteriyor."Moris Farhi
"Nazilere karşı Alman başkaldırışıyla
ilgili yazılan en güzel kitaplardan biri." Primo Levi
Yorumlar
Yorum Gönder