SERGEY DOVLATOV - Zona


Geçen sene Dovlatov'dan ilk kitabımı okudum, devamı için bir çok öneri almıştım ama 'Zona'yı görünce neden bilmem çok cazip geldi ve buradayız... gerçekte çalışma kampı (hapishane), askerlik, erkeklerin hakim olduğu konular bana pek uymaz, dolayısıyla da o kitapları seçmem, ama bir şey, bir şey, ilgimi çekti veee tam isabet; çok iyiydi hatta ilk okuduğum Bavul'dan bile çok sevdim...

Yine yazarın gardiyan olarak yaptığı askerliğinin anılarından oluşturulmuş, öykü öykü gidiyor (ki buna bile takılmadım) her anlatıdan sonra yazarın 1982 yılında kitabı yayımlatacağı sırada yayıncısına yazdığını düşündüğüm mektup benzeri bölümler yer alıyor, bir öyküye, bir mektuba gidiyor... özellikle bu mektup bölümlerini ''Sayın İgor Markaviç; (......) Kamp yaşamıyla ilgili kitabımı son üç yıldır yayımlatma niyetindeydim. Üç yıldır da sabırsızlığım giderek artıyordu. Dahası, özellikle Zona'yı hepsinden önce bastırmam gerekiyordu. Çünkü benim hırçın ve öfkeli yazarlığım tam da bu notlarla başlıyor. Meğerse yayıncı bulmak hiç de kolay değilmiş. Örneğin iki yayınevi tarafından reddedildim. Bunu sizden gizleyecek değilim. Reddetme tarzları ise neredeyse standart. İsterseniz söyleyeyim, klişe bahanelerin başında şu geliyor:

''Çalışma kampı teması tüketildi. Sonu gelmeyen hapishane anılarından okuyucuya gına geldi. Soljenitsin'den sonra bu konunun kapandığını düşünüyoruz...''

Böylesi bir zihniyet doğal olarak tartışmaya da açık değil. Elbette ben Soljenitsin değilim. İyi de, değilim diye var olma hakkım da mı ortadan kalkıyor? Dahası, kitaplarımız da son derece farklı. Soljenitsin siyasilerin kamplarını yazıyor, bense suçlularınkini... Soljenitsin tutukluydu. Ben ise gardiyanım. Soljenitsin'e göre kamp bir cehennemdir; oysa ben cehennem denilen şeyin bizzat kendimiz olduğunu düşünüyorum... Burada bir yetenek kıyaslamasına girmediğimi bilmenizi isterim. Soljenitsin büyük bir yazar ve muazzam bir kişiliktir. Fazla da bir şey söylemeye gerek yok.

Öte yandan bir diğer ret gerekçesi çok daha mantıklı gibi duruyor. Şöyle diyeyim; gönderdiğim nüshalar birer ''nihai eser'' değil sonuçta. Daha açık söylemek gerekirse, kendince bir tür günlük; kaotik notlar, karmaşık bir takım malzemeler paketi. İşte tam da bu düzensizlik içinde genel olarak sanatsal bir süjenin ortaya çıktığını düşünüyorum. Ortada lirik bir kahraman var. Zamanın ve mekanın birlikteliği zaman zaman korunmuş. Genel olarak da tek bir sıradan düşünceye bağlı kalınmış: Dünya absürttür! Yayıncıları işte bu karmaşık, düzensiz form rahatsız ediyor. Onlar daha standart formlarda yazılar istiyorlar. Bunun üzerine ben de onları, Zona'nın bir ''toplu öyküler'' formatı olduğuna ikna etmeye çalıştım. Bu kez de yayıncılar bunun rantabl olmadığını söylediler. Çünkü okur, roman ve destanlara bayılıyormuş... (syf:11-12)'' çok sevdim...

Öyküler içinde de Ekim devriminin yıldönümü için suçluların rol aldığı Kremlin Yıldızları isimli bir tiyatro sahneliyorlar, mükemmeldi bayıldım... özetle bana hiç uymayacak bir kitabı sevmiş bulunuyorum bu yazarın ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor kaçırmayın okuyun derim... 

Not:

  1. Kitap kapakları, çoğu zaman benim için önem arz etmez ama yazarın bu iki kitabının minimalist kapaklarına bayıldım. Genel olarak Jaguar Yayınevinin kapak tasarımları güzel.

  2. Kitabın ismi özgün adıyla bırakılmış bunda hiç sorun yok da ''Zona'' aynı zamanda bir hastalık adı benim aklım sürekli hastalığa gitti ve tüm kitap boyunca Zona'nın bölge olduğunu kendime hatırlatmak zorunda kaldım, bunu da komik bir nokta olarak buraya ekleyeyim...


Yazar: Sergey Dovlatov

Çevirmen: Eyüp Karakuş

Özgün Adı: Зонa

Sayfa Sayısı: 232

Basım Yılı: 2022

Yayınevi: Jaguar


Okurlarıyla ilk kez 1982’de, tam metin olarak ise daha sonra eklenen bölümleriyle 1991’de buluşabilen Zona, Dovlatov’un en hacimli romanıdır ve sanatsal macerasını ancak yirmi yılda tamamlayabilmiştir.

Kitaba adını veren “zona” kelimesi, Rusçada basit haliyle “bölge”, “alan” demektir. Ancak çalışma kampları söz konusu olduğunda ve kelime suçlu jargonunun görkemli dünyasına iltica ettiğinde anlam bir anda canlanır, kabuğunu yırtar ve genişler. “Zona” artık yalnızca bir cezaevi değildir, etrafındaki oluşumlarla kurulmuş organik bağlarıyla başlı başına bir fenomendir.

Dovlatov’un kendi askerlik tecrübelerinden yola çıkarak kaleme aldığı “Zona”, yine onun deyimiyle Sovyetler Birliği’nin minyatür bir kopyasıdır.

Ölüler Evinden Anılar, Kolıma Öyküleri, İvan Denisoviç’in Bir Günü gibi Rus kamp ve hapishane edebiyatının kanonik eserleri arasında özgün bir yeri olan Zona, Eyüp Karakuş’un Rusça aslından çevirisiyle ilk kez Türkçede…

Sergey Dovlatov 3 Eylül 1941 tarihinde ailesinin II. Dünya Savaşı sırasında Leningrad'dan tahliye edilerek yerleştirildiği Ufa'da doğdu. Annesi Nora Sergeevny Dovlatova Ermeni asıllı bir düzeltmendi; babası Donata Isaakovich Metchik Yahudi asıllı bir tiyatro yönetmeniydi. Dovlatov, savaştan sonra annesiyle birlikte Leningrad'a taşındı. Üniversiteye başlamadan önce bir süre metal işçisi olarak çalıştı.1959 yılında Leningrad Devlet Üniversitesi filoloji fakültesinde Fince Bölümü'nde okumaya başladı ve iki buçuk yıl sonra başarısız olduğu gerekçesiyle üniversiteden atıldı. Bölümden atıldıktan sonraki üç yıl orduda, gözaltı kamplarında gardiyan olarak görev yaptığı Komi Cumhuriyeti'nde geçirdi. Askerliğini tamamladıktan sonra Leningrad Devlet Üniversitesi'nde gazetecilik okudu. 1972-1975 yıllarında Estonya'ya gitti. Bir geminin kazan dairesinde ateşçi olarak iki ay boyunca çalıştıktan sonra Morjak Estonii, Vecherniy Tallin ve Sovetskaja Estonija gazetelerinde çalıştı. 1975 yılında bir gençlik dergisi olan Koster'de çalıştı, kısa öyküler yazmaya devam etti, ancak yayıncılar ve dergiler öykülerini basmayı reddettiler. Gazetecilik pratiğinden yola çıkarak yazdığı hikâyelerini derlediği kitabı "Kompromiss"(Uzlaşma) KGB tarafından yasaklandı ve yok edildi. Hikâyelerinden bazıları batıdaki Rusça dergilerde yayımlandı. Bu yüzden önce Sovyet Gazeteciler Birliği'nden kovuldu, bir süre sonra da sınır dışı edildi. 1979'da annesi, eşi ve kızıyla birlikte önce Viyana'ya kısa bir süre sonra da ABD'ye göç etti. Kendisi gibi sürgün yazarların da yer aldığı Rus göçmenlere hitap eden Novyi Amerikanec (Yeni Amerikalı) dergisinde baş editör oldu. Önceleri göçmenler arasında tanınırken birbiri ardına kitapları çıkmaya başladı ve 1980'lerin ortalarında bir yazar olarak geniş bir çevrede tanındı. Oldukça verimli geçen on iki yılda on ikisi roman olmak üzere on dört kitaba imza attı. Partizan Rewiev ve The New Yorker'da yazmaya başladı. Özgür Avrupa Radyosu'nda yazarlık yaptı. Sergey Davlatov 24 Ağustos 1990'da New York'ta kalp krizinden öldü.(Vikipedi)

Yorumlar

  1. Yazarı bilmiyordum, kitap tasarımları ilginç gerçekten. Konu ilgi çekiciymiş, beğenmişsen okumaya değerdir. :) Teşekkürler paylaşım için. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarı bende yeni keşfettim ama memnunum:) Ben teşekkür ederim güzel yorumunuz için. Sevgiler

      Sil
  2. piki madem akılımda olsuun :)

    YanıtlaSil
  3. eveey zona kötü hastalıklardan de miii :) zona bölgesinde belki herkes zona oluyordu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konunun hastalıkla hiç alakası yoktu beynim o kelimeye şartlı refleks gibi tepki verdi sadece:)) çok komikti.

      Sil
  4. Bavul'dan bile çok sevildiyse, kesin alınıp okunacak demektir bu:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siz Dovlatov'u seviyorsunuz bence de deneyin:) Teşekkürler

      Sil
  5. sevebileceğim bir kitaba benziyor benim de aklım hastalığa gitti ama değilmiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Erkekler daha çok sever diye düşünüyorum zaten:) Teşekkürler

      Sil
  6. Dovlatov'u bilmiyordum ama şu alıntıladığını mektup kısmı ile kendisine hayran oldum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarı bende yeni okumaya başladım ama sevdim, ilk kitapta öykü öykü gitmesi beni biraz zorlamıştı ama bunda olmadı. Mektup bölümleri çok iyiydi yukarıya alıntıladığım son paragraf kitabı da çok iyi anlatıyor o da okura bir fikir verir umarım. Sevgiler

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANDRÉ MAUROIS - İKLİMLER

SEZGİN KAYMAZ - Kün

LOU ANDREAS-SALOMÉ - RUTH